Kategoriler
D SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük D Sayfa 75

duacı * Biri için Tanrı’ya yalvaran kimse.
duahan * Dua okuyucu.
duasıtutmak * hayır duası gerçekleşmek.
duasını(veya dua) almak * iyi yapılan bir işle birinin hoşnutluğunu kazanmak.
duayen * Kordiplomatikte kıdemlilik bakımından başta gelen diplomat.
* Bir meslekte yaşça ve kıdemce ileri olan kimse.
duba * Yük taşımak veya köprü kurmak için kullanılan altıdüz bir tür deniz aracı.
* İçi boş, her yanıkapalı, suyun üstünde yüzen bir tür büyük şamandıra.
duba gibi * çok şişman.
dubar * Kefalgillerden, 30-40 cm uzunluğunda, eti lezzetli bir balık türü (Mugil cephalus).
dubara * Oyunda, atılan zarlardan ikisinin de iki benekli yüzünün üste gelmesi.
* Oyun, hile, aldatmaca, düzen.
dubaracı * Oyunla, hileyle, aldatmacayla, düzenle işgören (kimse), düzenci.
dubaracılık * Dubaracının yaptığı iş, hilekârlık.
dublâj * Çekilmiş bir filmi sonradan sözlendirme.
* Yabancıdildeki filmlerin yerli veya başka bir dile çevrilmesi işi.
dublâjcı * Sözlendirici, seslendirici.
dublâjcılık * Sözlendiricilik, seslendiricilik.
duble * Belirli miktarın veya büyüklüğün iki katı.
* Giysilerin iç bölümüne geçirilip kumaşla birlikte dikilen astar veya giysilerin içine ayrı olarak giyilen
giyecek.
duble etmek * astar geçirmek.
dubleks * Çift katlı.
dubleks daire * Kendi iç merdiveni ile bağlanan iki ayrıkattan oluşan tek daire.
dublör * Bir oyuncunun yerine oynayabilecek başka oyuncu.
dublörlük * Dublör olma durumu, dublörün yaptığı iş.
duçar * Uğramış, yakalanmış, tutulmuş.
duçar olmak * uğramak, tutulmak.
dudağını(veya dudaklarını) ısırmak * yakışıksız bir durum karşısında şaşmak.
dudağını bükmek * ağlayacak gibi olmak.
dudağının ucuna gelmek * hemen söyleyecek durumda olmak.
dudak * Ağzın, dişleri örten ve dışarıya doğru az veya çok kıvrılan üst ve alt kenarlarından her biri.
* Ağız.
dudak benzeşmesi * Dudak ünsüzlerinin veya yuvarlak ünlülerin düz ünlüleri etkileyip yuvarlaklaştırması.
dudak boyası * Dudakları boyamak için kullanılan kokulu, renkli madde, ruj.
dudak bükmek * bir şeyi beğenmediğini, küçümsediğini belli etmek, umursamamak, küçüksemek, pek aldırışetmemek.
dudak çukuru * Üst dudağın ortasındaki oluk.
dudak dudağa gelmek (veya kalmak) * öpüşmek.
dudak eşlemesi * Sözlendirmede, perdedeki görüntüde yer alan dudak hareketlerine uygun ses çıkarma.
dudak ısırtmak * hayran bırakmak.
* hayrete, şaşkınlığa düşürmek.
dudak kalemi * Rujun daha kalıcı olmasınısağlayan ve dudak çizgilerini belirlemeye yarayan kalem.
dudak payı bırakmak * bardak veya fincan gibi kapları, ağzına kadar doldurmayıp dudağın yanaşabileceği kadar boş bir yer
bırakmak.
dudak sarkıtmak * somurtmak.
dudak tiryakisi * İçtiği sigaranın dumanını içine çekmeksizin dışarıüfleyen tiryaki.
dudak ucuyla söylemek * belli belirsiz anlatmak, isteksizce söylemek.
dudak ünsüzü * Ağız boşluğundan gelen havanın dudaklara çarpıp patlamasıyla veya dudakların aralığından sızmasıyla
oluşan ünsüz.
dudak yarığı * Bkz. tavşan dudağı.
dudaksıl * Boğumlanma noktasıdudaklarda bulunan ses çeşidi.
dudaksıllaşma * Bazıkelimelerde çeşitli sebeplerle düz ünlülerin yuvarlaklaşmasıveya ünsüzlerin dudak ünsüzlerine
dönmesi: dîvâr > duvar, konşı> komşu gibi.
dudu * Kadınlara verilen bir unvan, hanım.
* YaşlıErmeni kadını.
dudu dilli * Çok konuşan, tatlıdilli (kadın).
duetto * Bir kadın ve bir erkek sesin sözleri dönüşümlü olarak okuduklarıhafif müzik parçası.
duhul * Girme, giriş.
duhuliye * Girişücreti.
duhuliye kartı * Giriş belgesi, girimlik.
-duk * Bkz. -dık / -dik vb.
duka * Dük unvanının eskiden kullanılan biçimi.
* Bir çeşit Venedik altın akçesine verilen ad.

Bir yanıt yazın