Kategoriler
D SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük D Sayfa 81

duyurum * Duyurma işi.
duyusal * Duyu ile ilgili.
duyuş * Duymak işi veya biçimi.
* Seziş.
duyuüstü * Duyularla verilmeyen.
* Algılama yoluyla değil, düşünme ile kavranan.
-dü * Bkz. -dı/ -di vb.
düalist * İkici, ikicilik yanlısı.
* İkiciliğe ilişkin.
düalizm * İkicilik.
Dübbüasgar * Küçük Ayı.
Dübbüekber * Büyük Ayı.
dübel * Duvarlarda çivinin daha sağlam yerleşmesi için açılan deliğe önceden çakılan plâstik yuva.
* 4-20 mm çaplarında, uçlarıyarık ve tırtıllı, baştarafıuca doğru daralan delikli, orta sert veya sert plâstikten
yapılmışözel kavelâ.
dübeş * Oyunda, atılan zarlardan ikisinin de beş benekli yüzünün üste gelmesi.
düden * Kireçli bölgelerde kirecin erimesi veya yer altındaki karstlı bir çukur tavanın çökmesiyle oluşan doğal kuyu.
düdük * İçinden hava veya buhar geçirilince keskin ses çıkaran ve işaret vermek için kullanılan araç.
* Akılsız, boşkafalı.
* Taşıtlarda karşıtarafıuyaran korna.
düdük gibi * (giysi için) çok dar, daracık.
düdük gibi kalmak * yapayalnız kalmak.
* zayıflamak.
düdük makarnası * İçi delik makarna.
* Aptal, anlayışsız.
düdükçü * Düdük yapan veya satan kimse.
düdükleme * Düdüklemek işi veya durumu.
düdüklemek * Cinsel ilişkide bulunmak.
* Aldatmak, kandırmak.
* Değersiz bir şeyi çok değerliymişgibi birine satmak.
düdüklü * Düdüğü olan.
* Düdüklü tencere.
düdüklü tencere * Buhar basıncından yararlanarak yemeği çabuk ve sağlıklı olarak pişiren bir tür tencere.
düello * İki kişi arasında, tanıklar önünde yapılan silâhlıvuruşma.
* İki siyasî, ekonomik güç arasındaki çatışma.
* Bkz. söz düellosu.
düellocu * Düello yapan kimse.
düet * Bkz. duo.
dügâh * Türk müziğinde bir birleşik makam.
düğme * Giyecek, yorgan vb.nin bazıyerlerine ilikleyici veya süs olarak dikilen kemik, metal, sedef gibi sert
maddelerden yapılmışküçük tutturmalık.
* Çevrilmek veya üzerine basılmak yoluyla bir elektrik akımınıaçan, kapayan herhangi bir makineyi işleten
veya durduran parça, komütatör.
* Üst deri altındaki kıkırdak ve yağdan oluşmuşdüğme biçimindeki çıkıntı.
düğmeci * Düğme, fermuar, boncuk gibi şeyler yapan veya satan kimse.
düğmecilik * Düğme yapma veya satma işi.
düğmek * Düğüm yapmak.
düğmeleme * Düğmelemek işi.
düğmelemek * Bir şeyin düğmesini iliğine geçirmek, iliklemek.
düğmelenme * Düğmelenmek durumu.
düğmelenmek * Düğmelenmek işine konu olmak veya düğmelemek işi yapılmak, iliklenmek.
düğmeli * Düğmesi olan.
* Düğme ile tutturulan.
düğmesiz * Düğmesi olmayan.
* Düğme ile tutturulamayan.
düğü * Elendikten sonra geriye kalan en ince bulgur.
* Pirinç.
düğüm * İplik, ip, halat gibi bükülebilir şeyleri kıvırıp kendi üzerine veya birbirine dolayarak yapılan boğum.
* Anlaşılamayan, çözülemeyen karışık durum.
* Gelen ve yansımışdalgaların girişimiyle oluşan kararlıdalgalarda titreşim genliğinin sıfır olduğu
noktalardan her biri.
* Edebî eserlerde çapraşık olguların çözülmeden önce toplandığıen büyük merak unsuru.
düğüm atmak * düğümlemek.
düğüm düğüm * Üzerinde düğümler olan.
düğüm noktası * Bir şeyin sonuçlanması için çözülmesi, açıklığa kavuşturulması gereken güç yanı.
düğüm üstüne düğüm vurmak (atmak) * parasınıpintilik ederek saklamak.
düğüm vurmak * düğümlemek.
* parasınıpintilik ederek saklamak, biriktirmek.
düğümleme * Düğümlemek işi.
düğümlemek * Düğüm yapmak.
* Düğüm yaparak bağlamak.
düğümlenme * Düğümlenmek durumu.
düğümlenmek * Düğümle bağlanmak.
* Sıkışmak.
* Bütün sorunlar bir yerde toplanıp birleşmek.
düğümlü * Düğümlenmişolan.
* Budaklı.
* Sorunlu, karışık.
düğümsüz * Düğümü olmayan.
düğümünü çözmek * anlaşılmaz bir şeyi anlaşılır duruma getirmek.
düğün * Evlenme dolayısıyla yapılan tören, eğlence.
* Sünnet düğünü.

Bir yanıt yazın