düşman düşmana gazel (veya yasin) okumaz | * düşmandan ancak kötülük beklenir. |
düşman kesilmek | * düşman olmak, düşman gibi görmek. |
düşman olmak | * kin beslemeye başlamak. |
düşmanca | * Düşman gibi, düşmana yakışır biçimde. |
düşmanlaşma | * Düşmanlaşmak işi. |
düşmanlaşmak | * Düşman durumuna girmek. |
düşmanlık | * Düşman olma durumu. * Düşmanca duygu veya davranış, yağılık, hasımlık, husumet. |
düşme | * Düşmek işi. |
düşmek | * Yer çekiminin etkisiyle boşlukta, yukarıdan aşağıya inmek. * Durduğu, bulunduğu, tutunduğu yerden ayrılarak veya dayanağını, dengesini yitirerek yukarıdan aşağıya inmek. * Yere devrilmek, yere serilmek. * Hava taşıtlarıkaza sonucu hızla yere inerek çarpmak. * Vücuda bol gelen giysi aşağıkaymak. * Yağmak. * Vurmak, değmek, rastlamak. * Vakti gelmeden (ölü) doğmak. * Atlanmak, aradan çıkmak, eksik kalmak. * Çıkarmak, eksiltmek. * Bir zorunluk sebebiyle bulunduğu yerden ayrılmak, gitmek. * Aşırı ilgi veya sevgi göstermek. * Uğramak, kapılmak. * Yakışmak, uygun gelmek. * Yakışık almak. * Ödevi veya yetkisi içinde bulunmak. * Bulunmak. * Biriyle yaşamak, çalışmak, birlikte olmak durumunda kalmak. * Bir bölüşme sonunda payına ayrılmak. * Kötü bir sebeple istenmeden bir yerde bulunmak. * İş başından uzaklaşmak. * Hızı, gücü, değeri azalmak. * (ısıve basınç için) Eksilmek, azalmak. * Düşkünleşmek. * Bir yere ansızın gelmek, damlamak, tesadüfen gelmek. * Belirli zamana rastlamak. * Fırsat çıkmak. * Olmak, olumsuz bir duruma girmek. * Savaşta savunulmaz duruma gelerek teslim olmak. * Bazıdeyimlerde “yürümek, birlikte gelmek” anlamlarında kullanılır. * Bayağılaşmak. * Alışmak, müptela olmak. |
düşmez kalkmaz bir Allah | * insanların talihsizliklere uğraması olağandır. |
düşsel | * Düşile ilgili, hayalî. |
düşsüz | * Düşü olmayan. |
düşük | * Aşağıdoğru düşmüş, aşağısarkmış. * Az. * Değeri azalmış. * İktidardan düşmüşveya düşürülmüş. * Belli dil kurallarına uymayan. * Eski değer ve onurunu yitirmişolan. * Yaşayabilecek duruma gelmeden doğan yavru, ceninisakıt, sakıt, sıkıt (II). |
düşük yapmak | * çocuk düşürmek. |
düşüklük | * Düşük olma durumu. * Adîlik, bayağılık, seviyesizlik. * Kurallara uymama durumu. |
düşün | * Duyularla değil, zihnî olarak tasarlanan, biçim verilen, canlandırılan nesne veya olay, fikir, ide. |
düşün düşün, boktur işin | * kötü bir durumda çıkar yol bulunamadığında söylenir. |
düşünce | * Düşünme sonucu varılan, düşünmenin ürünü olan görüş, mütalâa, fikir, mülâhaza, ide. * Dışdünyanın insan zihnine yansıması. * Tasa, kaygı, sıkıntı. * Niyet, tasarı. * İlke, yönetici sav. |
düşünce alışverişi | * Karşılıklı görüş bildirme, fikir teatisi. |
düşünce özgürlüğü | * Düşüncenin dış baskıve yasaklarla sınırlandırılmaması, bunların etkisinden bağımsız olması. |
düşüncedir almak | * bir konuda kaygılanarak çözüm yolu bulmaya çalışmak. |
düşüncel | * Gerçekte olmayıp, yalnızca düşüncede, tasarım içinde var olan. * Yalnız düşünce ile kavranabilen. |
düşünceli | * Düşüncesi olan. * Kaygılı, tasalı. * Düşünerek davranan, anlayışlı. |
düşüncelilik | * Düşünceli olma durumu. |
düşüncellik | * Düşüncel olma niteliği. * Nesnel gerçekliği olan varlığın karşısında, salt düşünce veya tasarım olarak varlık. |
düşüncesini açmak | * görüşünü bildirmek. |
düşüncesini okumak | * bir kimsenin ne düşündüğünü anlamak. |
düşüncesiz | * Düşüncesi olmayan. * Tasasız, kaygısız. * Düşünmeden davranan, anlayışsız. |
düşüncesizlik | * Düşüncesizce davranma durumu. |
düşüncesizlik etmek | * düşüncesizce davranmak. |
düşünceye dalmak | * derin derin düşünmek. |
düşünceye varmak | * bir görüşe veya karara varmak, bir inanca ulaşmak. |
düşündaş | * Bkz. düşündeş. |
düşündeş | * Aynıdüşüncede olan, aynıdüşünceyi savunan, hemfikir. |
düşündürme | * Düşündürmek işi veya durumu. |
düşündürmek | * Düşünmesine sebep olmak, düşünmesine yol açmak. * Tasalandırmak, kaygılandırmak. * Akla getirmek, hatırlatmak, önceden kestirmek. |
düşündürmelik | * Düşündürmeye yol açan şey. |
düşündürtme | * Düşündürtmek işi veya durumu. |
düşündürtmek | * Düşündürmesine sebep olmak. |
düşündürücü | * Düşünmeye sebep olan, düşünmeye yol açan. * Tasalandıran, kaygılandıran. |
düşünme | * Düşünmek durumu, tefekkür. * Duyum ve izlenimlerden, tasarımlardan ayrı olarak, aklın bağımsız ve kendine özgü durumu; karşılaştırmalar yapma, ayırma, birleştirme, bağlantılarıve biçimleri kavrama yetisi. |
düşünme yasaları | * Doğru olması gereken bir düşünmenin belli şartlar altında nasıl gerçekleştiğini gösteren kurallar. |
düşünmek | * Bir sonuca varmak amacıyla bilgileri incelemek, karşılaştırmak ve aradaki ilgilerden yararlanarak, düşünce üretmek, zihnî yetiler oluşturmak, muhakeme etmek. * Aklından geçirmek, göz önüne getirmek. * Zihniyle arayıp bulmak. * Bir şeye karşı ilgili ve titiz davranmak. * Akıl etmek, ne olabileceğini önceden kestirmek. * Tasarlamak. * Tasalanmak, kaygılanmak. * Farz etmek. |
düşünsel | * Düşünce ile ilgili, düşünce sonucu ortaya çıkan, düşünceye dayanan, fikrî. |
düşüntülü | * Kurgusal, spekülâtif. |
düşünücü | * Düşünür. |
düşünücülük | * Düşünücünün işi veya mesleği. |
düşünülme | * Düşünülmek işi. |
düşünülmek | * Düşünmek işine konu olmak veya düşünmek durumunda bulunulmak. |
düşünüm | * Düşün, fikir, ide. |
Kategoriler