Kategoriler
D SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük D Sayfa 86

düşman düşmana gazel (veya yasin) okumaz * düşmandan ancak kötülük beklenir.
düşman kesilmek * düşman olmak, düşman gibi görmek.
düşman olmak * kin beslemeye başlamak.
düşmanca * Düşman gibi, düşmana yakışır biçimde.
düşmanlaşma * Düşmanlaşmak işi.
düşmanlaşmak * Düşman durumuna girmek.
düşmanlık * Düşman olma durumu.
* Düşmanca duygu veya davranış, yağılık, hasımlık, husumet.
düşme * Düşmek işi.
düşmek * Yer çekiminin etkisiyle boşlukta, yukarıdan aşağıya inmek.
* Durduğu, bulunduğu, tutunduğu yerden ayrılarak veya dayanağını, dengesini yitirerek yukarıdan aşağıya
inmek.
* Yere devrilmek, yere serilmek.
* Hava taşıtlarıkaza sonucu hızla yere inerek çarpmak.
* Vücuda bol gelen giysi aşağıkaymak.
* Yağmak.
* Vurmak, değmek, rastlamak.
* Vakti gelmeden (ölü) doğmak.
* Atlanmak, aradan çıkmak, eksik kalmak.
* Çıkarmak, eksiltmek.
* Bir zorunluk sebebiyle bulunduğu yerden ayrılmak, gitmek.
* Aşırı ilgi veya sevgi göstermek.
* Uğramak, kapılmak.
* Yakışmak, uygun gelmek.
* Yakışık almak.
* Ödevi veya yetkisi içinde bulunmak.
* Bulunmak.
* Biriyle yaşamak, çalışmak, birlikte olmak durumunda kalmak.
* Bir bölüşme sonunda payına ayrılmak.
* Kötü bir sebeple istenmeden bir yerde bulunmak.
* İş başından uzaklaşmak.
* Hızı, gücü, değeri azalmak.
* (ısıve basınç için) Eksilmek, azalmak.
* Düşkünleşmek.
* Bir yere ansızın gelmek, damlamak, tesadüfen gelmek.
* Belirli zamana rastlamak.
* Fırsat çıkmak.
* Olmak, olumsuz bir duruma girmek.
* Savaşta savunulmaz duruma gelerek teslim olmak.
* Bazıdeyimlerde “yürümek, birlikte gelmek” anlamlarında kullanılır.
* Bayağılaşmak.
* Alışmak, müptela olmak.
düşmez kalkmaz bir Allah * insanların talihsizliklere uğraması olağandır.
düşsel * Düşile ilgili, hayalî.
düşsüz * Düşü olmayan.
düşük * Aşağıdoğru düşmüş, aşağısarkmış.
* Az.
* Değeri azalmış.
* İktidardan düşmüşveya düşürülmüş.
* Belli dil kurallarına uymayan.
* Eski değer ve onurunu yitirmişolan.
* Yaşayabilecek duruma gelmeden doğan yavru, ceninisakıt, sakıt, sıkıt (II).
düşük yapmak * çocuk düşürmek.
düşüklük * Düşük olma durumu.
* Adîlik, bayağılık, seviyesizlik.
* Kurallara uymama durumu.
düşün * Duyularla değil, zihnî olarak tasarlanan, biçim verilen, canlandırılan nesne veya olay, fikir, ide.
düşün düşün, boktur işin * kötü bir durumda çıkar yol bulunamadığında söylenir.
düşünce * Düşünme sonucu varılan, düşünmenin ürünü olan görüş, mütalâa, fikir, mülâhaza, ide.
* Dışdünyanın insan zihnine yansıması.
* Tasa, kaygı, sıkıntı.
* Niyet, tasarı.
* İlke, yönetici sav.
düşünce alışverişi * Karşılıklı görüş bildirme, fikir teatisi.
düşünce özgürlüğü * Düşüncenin dış baskıve yasaklarla sınırlandırılmaması, bunların etkisinden bağımsız olması.
düşüncedir almak * bir konuda kaygılanarak çözüm yolu bulmaya çalışmak.
düşüncel * Gerçekte olmayıp, yalnızca düşüncede, tasarım içinde var olan.
* Yalnız düşünce ile kavranabilen.
düşünceli * Düşüncesi olan.
* Kaygılı, tasalı.
* Düşünerek davranan, anlayışlı.
düşüncelilik * Düşünceli olma durumu.
düşüncellik * Düşüncel olma niteliği.
* Nesnel gerçekliği olan varlığın karşısında, salt düşünce veya tasarım olarak varlık.
düşüncesini açmak * görüşünü bildirmek.
düşüncesini okumak * bir kimsenin ne düşündüğünü anlamak.
düşüncesiz * Düşüncesi olmayan.
* Tasasız, kaygısız.
* Düşünmeden davranan, anlayışsız.
düşüncesizlik * Düşüncesizce davranma durumu.
düşüncesizlik etmek * düşüncesizce davranmak.
düşünceye dalmak * derin derin düşünmek.
düşünceye varmak * bir görüşe veya karara varmak, bir inanca ulaşmak.
düşündaş * Bkz. düşündeş.
düşündeş * Aynıdüşüncede olan, aynıdüşünceyi savunan, hemfikir.
düşündürme * Düşündürmek işi veya durumu.
düşündürmek * Düşünmesine sebep olmak, düşünmesine yol açmak.
* Tasalandırmak, kaygılandırmak.
* Akla getirmek, hatırlatmak, önceden kestirmek.
düşündürmelik * Düşündürmeye yol açan şey.
düşündürtme * Düşündürtmek işi veya durumu.
düşündürtmek * Düşündürmesine sebep olmak.
düşündürücü * Düşünmeye sebep olan, düşünmeye yol açan.
* Tasalandıran, kaygılandıran.
düşünme * Düşünmek durumu, tefekkür.
* Duyum ve izlenimlerden, tasarımlardan ayrı olarak, aklın bağımsız ve kendine özgü durumu;
karşılaştırmalar yapma, ayırma, birleştirme, bağlantılarıve biçimleri kavrama yetisi.
düşünme yasaları * Doğru olması gereken bir düşünmenin belli şartlar altında nasıl gerçekleştiğini gösteren kurallar.
düşünmek * Bir sonuca varmak amacıyla bilgileri incelemek, karşılaştırmak ve aradaki ilgilerden yararlanarak, düşünce
üretmek, zihnî yetiler oluşturmak, muhakeme etmek.
* Aklından geçirmek, göz önüne getirmek.
* Zihniyle arayıp bulmak.
* Bir şeye karşı ilgili ve titiz davranmak.
* Akıl etmek, ne olabileceğini önceden kestirmek.
* Tasarlamak.
* Tasalanmak, kaygılanmak.
* Farz etmek.
düşünsel * Düşünce ile ilgili, düşünce sonucu ortaya çıkan, düşünceye dayanan, fikrî.
düşüntülü * Kurgusal, spekülâtif.
düşünücü * Düşünür.
düşünücülük * Düşünücünün işi veya mesleği.
düşünülme * Düşünülmek işi.
düşünülmek * Düşünmek işine konu olmak veya düşünmek durumunda bulunulmak.
düşünüm * Düşün, fikir, ide.

Bir yanıt yazın