Kategoriler
D SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük D Sayfa 88

düzeltilme * Düzeltilmek işi.
düzeltilmek * Düzeltmek işine konu olmak veya düzeltmek işi yapılmak.
düzeltim * Düzeltme işi.
düzeltme * Düzeltmek işi, tashih.
* Reform, iyileştirme, ıslahat.
* Düzelti.
düzeltme işareti * Kalın olup da ince okunan ünlülerle birlikte bulunan g, k, l ünsüzlerini ve önünde ünlüleri ince okutmak
veya yabancıkelimelerde uzun okunması gereken ünlüleri belirtmek için kullanılan işaretinin adı, şapka: âdet, âlem,
âşık; kâğıt, tezgâh; ilâç, telâş; lâhana, lâmba, lâtin vb.
düzeltmek * Düzgün duruma getirmek.
* Bozukluğunu gidermek, onarmak.
* Yanlıştan kurtarmak, tashih etmek.
düzeltmen * Dizilmekte olan bir eserin provalarınıdüzeltme ile görevli kimse, düzeltici, musahhih.
düzem * Bir birleşiğe veya bir karışıma girecek madde miktarlarının belirtilmesi, dozaj.
düzeme * Düzemek işi.
düzemek * Herhangi bir karışımı istenilen orana göre hazırlamak, karışımın dozunu belirlemek.
düzen * Belli yöntem, ilke veya yasalara göre kurulmuşolan durum, uyum, nizam, sistem.
* Soyut ve somut nesnelerin bir sıraya, bir hedefe, bir amaca göre sıralanması.
* Yerleştirme, tertip.
* Bir devletin belli başlı ilkeleri bakımından yönetimde tuttuğu yol, yönetim biçimi, rejim.
* Toplumsal bir yapı içinde ögelerin bütüne, bütünün ögelere ve ögelerin biribirlerine göre ilişkileri.
* Alet edevat takımı.
* Bez dokuma tezgâhı.
* Müzik aletlerinde ses ayarı, akort.
* Dolap, hile.
düzen açıklaması * Bir tiyatro eserinin metninde dekor, giysi vb. ile oyuncuların görünüşleri, davranışlarıüzerine yapılan
açıklama.
düzen bağı * Disiplin, düzence.
düzen kurmak * işler duruma getirmek.
* düzenlemek.
* hileye başvurmak.
düzen teker * Makinelerde, hareketin hızınıdüzgün tutmaya, çalışmayı düzenlemeye yarayan büyük çaplıçark, volan.
düzen vermek (düzene koymak veya düzene sokmak) * düzenlemek, dağınıklıktan kurtarmak.
* akort etmek.
düzenbaz * Düzenci, hileci.
düzenbazlık * Düzenbaz olma durumu.
düzence * Sıkıdüzen, disiplin.
düzenci * Düzen, hile yapan, hileci, oyunbaz, düzenbaz, dessas.
düzencilik * Düzenci olma durumu.
düzenek * Mekanizma.
düzenleme * Düzenlemek işi.
* Belirli sesler, çalgılar veya topluluklar için yazılmış bir eserin, başka sesler, çalgılar veya topluluklar
tarafından söylenip çalınabilmesi için o eserde yapılan değişiklik, aranjman.
düzenlemeci * Düzenleme yapan kimse.
düzenlemek * Düzenli, düzgün duruma getirmek, düzen vermek, tanzim etmek.
* Yapmak, hazırlamak.
* Düzenleme yapmak.
* Müzik aletlerini akort etmek.
düzenlenme * Düzenlenmek işi.
düzenlenmek * Düzenli, düzgün duruma getirilmek.
* Yapılmak, tertip edilmek.
düzenleşik * Düzenleri birbirine uygun.
* Bir sınıflamada aynı düzen ve aynısırada bulunan.
düzenleşim * Aynısıradaki nesne veya kavramların birbirinin yanında oluşu.
* Bir sınıflamada aynısırada bulunan iki veya daha çok kavramın bağıntısı.
düzenleyici * Herhangi bir işi, kuruluşu gerçekleştirip düzenli sonuç alınmasınıüstlenen kimse, organizatör.
* Bir makinenin görevini istenilen ölçüde tutup ayarlayabilen araç, regülâtör.
düzenli * Düzeni olan, yerli yerinde, kararlı, tertipli, muntazam.
* Sistemli, nizamlı.
düzenli ordu * En küçük birimden en büyük birliğe kadar her türlü donanıma sahip askerî güç.
düzenlik * Bkz. dirlik düzenlik.
düzenlilik * Düzenli olma durumu.
düzensiz * Düzeni olmayan veya düzeni bozuk, karışık, tertipsiz, intizamsız, gayrimuntazam.
* Sistemsiz.
düzensizlik * Düzensiz olma durumu, tertipsizlik, intizamsızlık, nizamsızlık.
düzey * Bir yüzeyin veya bir noktanın nispî yüksekliği ve o yükseklikten geçtiği var sayılan düzlem, seviye.
* Bir nesnenin veya kimsenin başka nesnelere veya kimselere göre olan değer ve yücelik derecesi, seviye.
düzeyli * Belli bir düzeyi olan, seviyeli (kimse).
düzeysiz * Belli bir düzeyi olmayan, seviyesiz (kimse).
düzeysizlik * Belli bir düzeyi olmama durumu, seviyesizlik.
düzgü * Yargılama ve değerlendirmenin kendisine göre yapıldığıölçüt, uyulması gereken kural, norm.
düzgülü * Düzgüye uygun, normal.
düzgün * Doğru ve pürüzsüz, muntazam.
* Eksiksiz ve yerli yerinde, kusursuz, insicamlı, rabıtalı, muntazam.
* Kurala uygun olarak, kusursuz bir biçimde.
* Kenar veya ayrıtları ile açıları birbirine eşit olan (biçim).
* Kadınların, teni pürüzsüz göstermesi, renk vermesi için yüzlerine sürdükleri yarısıvıveya boyalıkrem,
fondöten.
düzgüncü * Düzgün yapan veya satan kimse.
* Gelinin düzgününü süren ve onu süsleyen kadın.
düzgünlü * Yüzüne düzgün sürmüşolan.
düzgünlük * Düzgün olma durumu.
düzgüsel * Kurallarla, yasalarla ilgili olan, kural, yasa koyan, normatif.
düzgüsüz * Düzgüye uymayan, düzgüsü olmayan, anormal.
düziko * Rakı, düz (II).
düzine * Aynıcinsten olan nesnelerin on iki tanesinin bir arada olması.
* Çok.

Bir yanıt yazın