ehlisünnet | * Hz. Muhammed’in sünnetini yerine getirenler. |
ehlivukuf | * Bilirkişi. |
ehliyet | * Üstat, uzluk. * Sürücü belgesi. |
ehliyetli | * Yeterlikli, yeterli, kifayetli. * Ehliyeti olan. |
ehliyetname | * Ehliyet, yeterlik belgesi, sürücü belgesi. |
ehliyetsiz | * Yetersiz. * Ehliyeti olmayan. |
ehliyetsizlik | * Ehliyetsiz olma durumu, yetersizlik. |
ehlizevk | * Güzel veya çirkin hükmünü verdiren duyguya sahip, zevki olan (kimse). |
ehram | * Mısır firavunlarının piramit biçimindeki mezarlarına verilen ad. * Piramit. |
ehven | * Daha az kötü, yeğ, zararsız. * Bkz. ucuz. |
ehven kurtulmak | * ucuz kurtulmak. |
ehvenişer | * Birkaç kötüden en az kötü olanı, kötünün iyisi. |
ehveniyet | * Ehven olma durumu. |
einstenyum | * Atom sayısı99 olan, uranyumun sürekli ısınmasıyla veya termonükleer tepkimeler sırasında oluşan yapay element. KısaltmasıE. |
ejder | * Türlü biçimlerde tasarlanan korkunç bir masal canavarı, ejderha, dragon. * Büyük yılan. |
ejder (ejderha) gibi | * iri yapılıve korkunç görünüşlü. |
ejderha | * Bkz. ejder. |
ejektör | * Fışkırtıcı. |
ek | * Bir şeyin eksiğini tamamlamak için ona katılan parça. * Bir gazete veya derginin günlük yayımından ayrıve ücretsiz olarak verdiği parça, ilâve. * Sonradan katılan, dikilen, yapıştırılan parçanın belli olan yeri. * İki borunun birbirine birleştirildiği yer. * Eklenmiş, katılmış. * Kelime türetmek veya kelimenin görevini belirtmek için kullanılan şekil verici ses veya sesler, lâhika. |
-ek | * Bkz. -ak / -ek. |
ek bent olmak | * şaşırıp ne diyeceğini bilememek. |
ek bileziği | * İki boruyu birbirine eklemekte kullanılan bağlantıparçası, manşon. |
ek bütçe | * Yıllık bütçeye sonradan eklenen bütçe. |
ek ders | * Haftalık mecburî ders yükünün dışında kalan ders. |
ek eylem | * Ek fiil. |
ek fiil | * İsim, sıfat, zamir gibi isim soyundan kelimelerin yüklem görevinde kullanılmasınısağlayan yardımcıfiil. Bu fiilin genişzamanı, şahıs ekleriyle çekilir: çalışkan-ım, çalışkan-sın, çalışkan(-dır) çalışkan-ız, çalışkanlar(lar-dır). Bu fiilin belirli, belirsiz geçmişzamanlarıyla şartının çekiminde ek fiil gerektiğinde kullanılabilir: güzeldi (<güzel i-di), yorgunmuş(<yorgun i-miş), iyiyse (< iyi i-se) vb. |
ek görev | * Devlet dairelerinde bir kimsenin asıl işiyle birlikte yürüttüğü ikinci iş. |
ek kök | * Sapın yanlarından çıkan ince kök. |
ek oylum | * Camilerde yarım kubbelerin iki veya üç yanında küçük yarım kubbelerle yapılan oylum eklemleri. |
ek ödenek | * Aylık ücretlere ek olarak verilen prim veya ikramiye. |
ek tahsisat | * Ek ödenek. |
ekâbir | * (makamca) Büyükler, devlet büyükleri, ileri gelenler. * Kendini beğenmişkimseler için kullanılır. |
ekalliyet | * Azınlık. |
ekarte | * Saf dışıetmek, konu dışında tutmak anlamındaki ekarte etmek sözünde geçer. |
eke | * Büyük, yetişkin, yaşlı, kart. * Yaşıküçük olduğu hâlde sözleri ve davranışları büyükmüşgibi olan çocuk. |
ekecek | * Tohum. |
ekenek | * Ekilen yer, mezraa. |
ekici | * Herhangi bir tarım ürününü üreten, tarımla uğraşan (çiftçi). |
ekili | * Ekilmişolan, mezru. |
ekilme | * Ekilmek işi. |
ekilmek | * Ekmek işi yapılmak. |
ekim | * Ekmek işi. * Yılın 31 gün süren 10. ayı, teşrinievvel. |
ekin | * Tahılın tarlaya atıldığı andan harman oluncaya kadar aldığıduruma verilen ad. * Kültür, hars. |
ekin biti | * Bkz. buğday biti. |
ekin iti | * Başınıdik tutup herkese yüksekten bakan kimse. |
ekin kargası | * Tüyleri parlak, kara ve erguvanî parıltılı bir tür karga (Corvus frugilefus). |
ekinci | * Ekin ekip biçmekle uğraşan kimse, çiftçi. |
ekincilik | * Ekin ekip biçme işi, tarım. |
ekini belli etmemek | * eksik, bozuk, yanlış, kusurlu bir işi sağlam, doğru ve doğal imişgibi gösterme becerisini kanıtlamak. |
ekinlik | * Ekin ekilmişyer. |
Kategoriler