ekstrasistol | * Kalp ve damarlarda normal iki kasılma arasında oluşan fazladan kasılma. |
ekstre | * Hesap özeti veya dökümü. * Öz, hülâsa. |
ekstrem | * En uç, en son. * Aşırı, müfrit. |
ekşi | * Sirke veya limon tadında olan. * Bu tadıveren şey. |
ekşi elma | * Sert, sulu ve şeker oranıdüşük bir tür elma. |
ekşi kiraz | * Vişne. |
ekşi limon | * Ekşiliği fazla olan ham limon. |
ekşi maya | * Bir önceki ekşi veya mayalıhamurdan alınıp bir süre fermente edildikten sonra yeni yapılmış bir hamuru mayalamak amacıyla kullanılan maya. |
ekşi surat | * Küskünlük veya hoşnutsuzluk anlatan yüz. |
ekşi yonca | * Ekşi yoncagillerden, çok yıllık otsu bitki (Oxalis acetosella). |
ekşi yoncagiller | * İki çeneklilerden yapraklarında kuzukulağıasidi bulunan bir bitki familyası. |
ekşi yüz | * Ekşi surat. |
ekşikulak | * Kuzukulağı. |
ekşili | * İçinde ekşisi bulunan. |
ekşili çorba | * Nohut, dövme, kırmızımercimek, patlıcan, sumak ekşisi, sarmısak, yağve baharat kullanılarak hazırlanan bir çorba türü. |
ekşilik | * Ekşi olma durumu veya ekşi tat. |
ekşime | * Ekşimek işi. |
ekşimek | * Ekşi duruma gelmek. * Mayalanmak. * Utanmak, mahcup olmak. * Sırnaşmak, ısrar etmek. * Surat asmak. |
ekşimik | * Yağıalınmışsütten yapılan peynir, kesmik, çökelek. |
ekşimsi | * Tadıekşiye çalan. * Buruk. |
ekşimtırak | * Az ekşi. |
ekşitilme | * Ekşitilmek işi. |
ekşitilmek | * Ekşitmek işi yapılmak. |
ekşitme | * Ekşitmek işi. |
ekşitmek | * Ekşimesine yol açmak. |
ekti | * Her yiyeceği canı çeken. * Başkalarının sırtından geçinen, asalak, tufeylî. * Anasıölüp başka bir koyuna alıştırılan veya elle beslenen koyun. * Arsız, yüzsüz, görgüsüz. * Cimri, pinti, görmemiş. * Anasıve babası olmayan veya atılmış, bırakılmışçocuk. |
ekti püktüler | * Bir eve dadanan asalak kimseler. |
ektilik | * Ekti olma durumu. |
ektirme | * Ektirmek işi. |
ektirmek | * Ekmek işini yaptırmak. |
ektoderm | * Bkz. dışderi. |
ekü | * Ortak pazar ülkelerince kabul edilen para birimi. |
ekvator | * Yer yuvarının eksenine dik olarak geçtiği ve yer yuvarını iki eşit parçaya böldüğü var sayılan en büyük çember, eşlek. |
ekvatoral | * Ekvatorla ilgili eşleksel. * Yıldızların açılım ve yükselimini ölçmekte kullanılan dürbün. |
ekzotermik | * Isıveren. |
el | * Kolun bilekten parmak uçlarına kadar olan, tutmaya ve işyapmaya yarayan bölümü. * Aracı, vasıta. * (iyelik ekleriyle veya bazıdeyimlerde) Sahiplik, mülkiyet. * Kez, defa. * İskambil oyunlarında kâğıt atma sırası. * Yönetim, baskı, etki. * Bazınesne ve araçların tutmaya yarayan bölümü. * Elle yapılan. |
el | * Yabancı, yakınların dışında kalan kimse. * Ülke, yurt, il. * Halk, ahali. * Oba, aşiret. |
-el | * Bkz. -al / -el. |
el açmak | * dilenmek. * başkasının yardımını isteyecek durumda olmak. * Bkz. kâğıt açmak. |
el adamı | * Yabancıkimse. |
el âlem | * Herkes, el gün, yabancılar. |
el alışkanlığı | * Bir işveya hareketin birçok kez yapılması ile kazanılan özellik, ustalık, maharet. |
el almak | * tarikatlarda bir mürit, mürşidinden, başkalarına yol gösterme iznini almak. * bir sanatıyapmak için ustanın iznini almak. * kâğıt oyunlarında karşıtarafın oynadığıkâğıdın daha önemlisini oynayarak üstünlük sağlamak. |
el altında | * kolayca alınabilecek yerde, hazırda. |
el altından | * gizlice. |
el arabası | * Elle sürülen, taş, toprak gibi şeyleri taşımaya yarayan, tek tekerlekli ve iki kollu küçük araba. |
el arıdüşman gayreti | * dosta düşmana karşıküçük düşmemek için. |
el atmak | * birisinin işine karışmak, müdahale etmek. * bir işe girişmek, teşebbüs etmek. |
el ayak (veya el etek) çekilmek | * ortalıkta hiç kimse kalmamak, ıssızlaşıp sessizleşmek. |
el ayası | * Elin, bilekle parmaklar arasındaki iç bölümü. |
Kategoriler