Kategoriler
E SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük E Sayfa 13

ekstrasistol * Kalp ve damarlarda normal iki kasılma arasında oluşan fazladan kasılma.
ekstre * Hesap özeti veya dökümü.
* Öz, hülâsa.
ekstrem * En uç, en son.
* Aşırı, müfrit.
ekşi * Sirke veya limon tadında olan.
* Bu tadıveren şey.
ekşi elma * Sert, sulu ve şeker oranıdüşük bir tür elma.
ekşi kiraz * Vişne.
ekşi limon * Ekşiliği fazla olan ham limon.
ekşi maya * Bir önceki ekşi veya mayalıhamurdan alınıp bir süre fermente edildikten sonra yeni yapılmış bir hamuru
mayalamak amacıyla kullanılan maya.
ekşi surat * Küskünlük veya hoşnutsuzluk anlatan yüz.
ekşi yonca * Ekşi yoncagillerden, çok yıllık otsu bitki (Oxalis acetosella).
ekşi yoncagiller * İki çeneklilerden yapraklarında kuzukulağıasidi bulunan bir bitki familyası.
ekşi yüz * Ekşi surat.
ekşikulak * Kuzukulağı.
ekşili * İçinde ekşisi bulunan.
ekşili çorba * Nohut, dövme, kırmızımercimek, patlıcan, sumak ekşisi, sarmısak, yağve baharat kullanılarak hazırlanan
bir çorba türü.
ekşilik * Ekşi olma durumu veya ekşi tat.
ekşime * Ekşimek işi.
ekşimek * Ekşi duruma gelmek.
* Mayalanmak.
* Utanmak, mahcup olmak.
* Sırnaşmak, ısrar etmek.
* Surat asmak.
ekşimik * Yağıalınmışsütten yapılan peynir, kesmik, çökelek.
ekşimsi * Tadıekşiye çalan.
* Buruk.
ekşimtırak * Az ekşi.
ekşitilme * Ekşitilmek işi.
ekşitilmek * Ekşitmek işi yapılmak.
ekşitme * Ekşitmek işi.
ekşitmek * Ekşimesine yol açmak.
ekti * Her yiyeceği canı çeken.
* Başkalarının sırtından geçinen, asalak, tufeylî.
* Anasıölüp başka bir koyuna alıştırılan veya elle beslenen koyun.
* Arsız, yüzsüz, görgüsüz.
* Cimri, pinti, görmemiş.
* Anasıve babası olmayan veya atılmış, bırakılmışçocuk.
ekti püktüler * Bir eve dadanan asalak kimseler.
ektilik * Ekti olma durumu.
ektirme * Ektirmek işi.
ektirmek * Ekmek işini yaptırmak.
ektoderm * Bkz. dışderi.
ekü * Ortak pazar ülkelerince kabul edilen para birimi.
ekvator * Yer yuvarının eksenine dik olarak geçtiği ve yer yuvarını iki eşit parçaya böldüğü var sayılan en büyük
çember, eşlek.
ekvatoral * Ekvatorla ilgili eşleksel.
* Yıldızların açılım ve yükselimini ölçmekte kullanılan dürbün.
ekzotermik * Isıveren.
el * Kolun bilekten parmak uçlarına kadar olan, tutmaya ve işyapmaya yarayan bölümü.
* Aracı, vasıta.
* (iyelik ekleriyle veya bazıdeyimlerde) Sahiplik, mülkiyet.
* Kez, defa.
* İskambil oyunlarında kâğıt atma sırası.
* Yönetim, baskı, etki.
* Bazınesne ve araçların tutmaya yarayan bölümü.
* Elle yapılan.
el * Yabancı, yakınların dışında kalan kimse.
* Ülke, yurt, il.
* Halk, ahali.
* Oba, aşiret.
-el * Bkz. -al / -el.
el açmak * dilenmek.
* başkasının yardımını isteyecek durumda olmak.
* Bkz. kâğıt açmak.
el adamı * Yabancıkimse.
el âlem * Herkes, el gün, yabancılar.
el alışkanlığı * Bir işveya hareketin birçok kez yapılması ile kazanılan özellik, ustalık, maharet.
el almak * tarikatlarda bir mürit, mürşidinden, başkalarına yol gösterme iznini almak.
* bir sanatıyapmak için ustanın iznini almak.
* kâğıt oyunlarında karşıtarafın oynadığıkâğıdın daha önemlisini oynayarak üstünlük sağlamak.
el altında * kolayca alınabilecek yerde, hazırda.
el altından * gizlice.
el arabası * Elle sürülen, taş, toprak gibi şeyleri taşımaya yarayan, tek tekerlekli ve iki kollu küçük araba.
el arıdüşman gayreti * dosta düşmana karşıküçük düşmemek için.
el atmak * birisinin işine karışmak, müdahale etmek.
* bir işe girişmek, teşebbüs etmek.
el ayak (veya el etek) çekilmek * ortalıkta hiç kimse kalmamak, ıssızlaşıp sessizleşmek.
el ayası * Elin, bilekle parmaklar arasındaki iç bölümü.

Bir yanıt yazın