el bağlamak | * saygı için ellerini göbeğinin üstüne kavuşturup durmak. * namaza durmak. |
el basmak | * kutsal bir şey üzerine el koyarak yemin etmek. |
el bebek gül bebek | * nazlı, şımarık. |
el beğenmezse yer beğensin | * beğenilmeyen bir kimse olmaktansa ölmek daha iyidir. |
el bende! | * tekrarlanan oyunda başlama sırasıveya hakkı bende. |
el bezi | * Kurulama ve temizleme işlerinde kullanılan bez. |
el birliği | * Bir işyapmak için birleşme, beraberlik, dayanışma. |
el birliği etmek | * birlikte davranmak, dayanışmak. |
el bombası | * Elde taşınabilen ve pimi çekilerek ateşlenen küçük tip bomba. |
el çabukluğu | * Bir işi çabuklukla yapabilme ustalığı. * Hilesini kimseye sezdirmeden yapabilme. |
el çantası | * Günlük işlerde veya kısa gezilerde kullanılan, içinde özel eşya bulunan kap. |
el çekmek | * vazgeçmek. |
el çektirmek (veya çektirilmek) | * görevinden uzaklaştırılmak. |
el çırpmak | * alkışlamak, tempo tutmak. * birini çağırmak için ellerini birbirine vurmak. |
el değirmeni | * El gücüyle çalıştırılan ve kahve, baharat gibi şeyleri öğütmeye yarayan bir tür küçük değirmen. |
el değiştirmek | * kullanımıveya mülkiyeti bir kimseden başka bir kimseye geçmek. |
el değmemiş | * hiç kullanılmamış, dokunulmamış. * saflığı bozulmamış. |
el dokunulmak (veya dokunulmamak) | * daha önce kullanılmak (veya kullanılmamak), el değmişolmak (veya olmamak). |
el duşu | * Yıkanırken elde tutup su püskürtmeye yarayan araç. |
el el üstünde oturmak | * herhangi bir işyapmadan, boşoturmak. |
el elde baş başta | * elde bulunan her şeyin tükendiğini anlatır. |
el elden üstündür (ta arşa kadar) | * bir kimse, kendisinden üstün bir başkasının da olabileceğini bilmelidir. |
el elden üstündür, taa arşa kadar | * daha iyi, daha kaliteli, daha uzman kişilerin bulunabileceğini belirtir. |
el ele | * Birbirinin elini tutarak. |
el ele vermek | * birlikte davranmak, bir konuda birleşmek. |
el elin aynasıdır | * insanın her davranışını çevresindekiler açıkça görür. |
el elin eşeğini türkü çağırarak arar | * başkaları, insanın kendi sıkıntıve sorunlarına gereken önemi vermez, gerektiği kadar ilgilenmez. |
el emeği | * Elde yapılan iş. * Bu çalışmanın karşılığı. |
el emeği göz nuru | * çok incelik isteyen uzun zaman içerisinde elle yapılıp ortaya çıkarılan güzel eser veya işlerin değerini belirtmek için kullanılır. |
el ense çekmek (veya etmek) | * güreşte, kolunu hasmın boynuna getirip başparmağı gırtlağa, dört parmağıda enseye geçirerek hasmı yıkmak amacıyla çekmek. * Yenmek, mağlûp etmek. |
el erimi | * Çok uzakta olmayan, elin ulaşabileceği uzaklık. |
el erki | * Demokrasi. |
el ermez, güç yetmez | * bir işkarşısındaki güçsüzlüğü anlatmak için kullanılır. |
el etek çekilmek | * Bkz. el ayak çekilmek. |
el etek öpmek | * bir işi yaptırmak için çok yalvarmak. * yaltaklanmak. |
el etmek | * bir kimseyi el işaretiyle çağırmak. |
el falı | * Avuç içindeki çizgilere göre bakılan fal. |
el feneri | * Elektrik feneri. |
el freni | * Motorlu taşıtlarda el ile çalıştırılan fren. * Duran bir taşıtı, bulunduğu yerde sabitleştirmek veya hareket imkânınıengellemek için kullanılan ve elle yönetilen fren. |
el frenini çekmek | * çalışmasıdurdurulmuş bir motorlu aracın hareketini önlemek için el frenini uygun konuma getirmek. |
el gün | * Başkaları, yabancılar. |
el havlusu | * El ve yüzü yıkadıktan sonra kurulanmak için kullanılan havlu, yüz havlusu, küçük havlu. |
el için yanma nare, yak çubuğunu bak keyfine | * başkalarının derdini kendine sorun yapıp da kendi rahatınıve düzenini bozma. |
el ile (elle) tutulur | * çok açık ve belli. * somut. |
el ile gelen düğün bayram | * bir topluluğun hep birlikte uğradığı bir sıkıntıya yakınmasız katlanılacağınıanlatır. |
el işçiliği | * Eşyanın makine kullanmadan yapılan bölümlerine harcanmışişçi emeği. |
el işi | * Makine kullanmadan, el emeği ile yapılan iş. * Okullarda kâğıt, mukavva, tahta gibi şeylerle yaptırılan çalışmalar. |
el işi kâğıdı | * Kesip yapıştırma işlerinde kullanılan bir yüzü parlak renkli kâğıt. |
el kadar | * küçük, küçücük. |
el kaldırmak | * (biri) oy verdiğini veya söz istediğini elini kaldırarak belirtmek. * (birine) vurmaya kalkışmak. |
Kategoriler