Kategoriler
E SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük E Sayfa 15

el kantarı * Bkz. kantar.
el kapısı * Aile ocağının dışında muhtaç olunan, gelir, geçim sağlayan, başkalarına ait olan yer.
* Yabancıülke.
el kapısına düşmek * yabancılara muhtaç olmak.
el katmak * bir işe karışmak, müdahale etmek.
* bir işin yapılmasına yardım etmek.
el kazanıyla aşkaynatmak * başkasının hazırladığı imkânlarıkendi hesabına kullanarak işçevirmek.
el keseri * Marangozluk işlerinde kullanılan küçük keser.
el kılavuzu * Herhangi bir konuda basit konularıve bilgileri içeren kitapçık.
el kızı * Gelin, kadın, eş.
el kiri * Kolayca vazgeçilir, atalır (şey).
el kitabı * Herkesin kolaylıkla yararlanması için herhangi bir konuda, pratik amaçlarla hazırlanan kitap.
el koymak * bir yolsuzluğu ortaya çıkarmak, incelemek, vaziyet etmek.
* yetkili organ bir malıveya bir kuruluşu kendi buyruğuna almak.
* (iş) üzerine almak, sorumluluğu üstlenmek.
el mi yaman bey mi yaman? el yaman! * baştaki ne kadar güçlü görünürse görünsün, asıl gücün halkta olduğunu anlatır.
el oltası * İzmarit balığı için kullanılan olta.
el öpenlerin çok olsun * eli öpülenin söylediği bir iyi dilek sözü.
el öpmek * yaşlıveya saygı gösterilmesi gereken kimselerin sağelinin üstünü önce dudağa, sonra alna götürmek.
el pençe divan durmak * saygı gösterilen kimse karşısında el kavuşturup ayakta durmak.
el sabunu * El ve yüzü yıkamak için üretilen salon.
el sanatları * El tezgâhlarında bir yardımcıaraç kullanarak elle yapılan işlerin hepsi.
el sıkmak * selâmlaşmak için birinin elini tutmak.
el sözlüğü * Elde ve cepte taşınabilen küçük sözlük.
el sürmemek * dokunmamak, değmemek.
* bir işi yapmak, ilgilenmemek.
el şakası * Elle yapılan şaka.
el tası * El, yüz yıkanırken su dökünmek veya içinde sabunlu su hazırlanıp el temizlemekte kullanılan tas.
el tazelemek * bir işte yorulan kimse yerine başka birini getirmek.
el telefonu * Cep telefonu.
el telsizi * Elde taşınabilen küçük menzilli telsiz.
el topu * Yedi veya on birer kişilik iki takım arasında yalnızca elle oynan, topu karşıtakımın kalesine atmaya dayanan
oyun, hentbol.
el tutmak * bir işuzun süre uğraştırmak, vakit kaybettirmek.
el ulağı * Yardımcı, yamak.
el ulaklığı * Yamaklık.
el uzatmak * birinden bir hakkıalmaya kalkışmak.
* yardım etmek.
el uzluğu * Ustalık, el alışkanlığı, maharet.
el üstünde tutmak * bir kimseye çok saygıve sevgi göstermek.
el vermek * yardım etmek.
* tarikatlarda mürşit, bir müride, başkalarına yol gösterme izni vermek.
* halk hekimliği gibi konularda yetki vermek.
* kâğıt oyunlarında karşıtarafa elde olan veya olmayan sebeple oyun üstünlüğünü tanımak.
el vurmamak * bir işi yapmaya yanaşmamak ve başlamamak.
el yatkınlığı * İşe alışmışolma durumu, mümarese.
* El işlerini yapmakta yetkinlik.
el yazısı * Elle yazılan yazı.
el yazması * Yazma kitap.
* Yazma (şey).
el yıkamak * o işle olan ilgisini kesmek.
el yordamı * Elin duyumu ve yardımı ile varlıklarıalgılama.
el yordamıyla * görmeden, elle yoklayarak.
elâ * Gözde sarıya çalar kestane rengi.
* Bu renkte olan.
elaman * Bezginlik ve sızlanma anlatır.
elaman çekmek * bezginlik gösterip yakınmak.
elaman demek * çok bezmek.
elan * Şimdi, şu anda, hâlâ, henüz, daha.
elâstik * Elastikî.
elâstikî * Esnek.
elâstikiyet * Esneklik.
elbasan tavası * Önceden haşlanarak hazırlanmışyağsız etin üzerine yoğurt ve çırpılmışyumurta karışımının dökülüp
fırında pişirilmesiyle yapılan bir yemek.

Bir yanıt yazın