el kantarı | * Bkz. kantar. |
el kapısı | * Aile ocağının dışında muhtaç olunan, gelir, geçim sağlayan, başkalarına ait olan yer. * Yabancıülke. |
el kapısına düşmek | * yabancılara muhtaç olmak. |
el katmak | * bir işe karışmak, müdahale etmek. * bir işin yapılmasına yardım etmek. |
el kazanıyla aşkaynatmak | * başkasının hazırladığı imkânlarıkendi hesabına kullanarak işçevirmek. |
el keseri | * Marangozluk işlerinde kullanılan küçük keser. |
el kılavuzu | * Herhangi bir konuda basit konularıve bilgileri içeren kitapçık. |
el kızı | * Gelin, kadın, eş. |
el kiri | * Kolayca vazgeçilir, atalır (şey). |
el kitabı | * Herkesin kolaylıkla yararlanması için herhangi bir konuda, pratik amaçlarla hazırlanan kitap. |
el koymak | * bir yolsuzluğu ortaya çıkarmak, incelemek, vaziyet etmek. * yetkili organ bir malıveya bir kuruluşu kendi buyruğuna almak. * (iş) üzerine almak, sorumluluğu üstlenmek. |
el mi yaman bey mi yaman? el yaman! | * baştaki ne kadar güçlü görünürse görünsün, asıl gücün halkta olduğunu anlatır. |
el oltası | * İzmarit balığı için kullanılan olta. |
el öpenlerin çok olsun | * eli öpülenin söylediği bir iyi dilek sözü. |
el öpmek | * yaşlıveya saygı gösterilmesi gereken kimselerin sağelinin üstünü önce dudağa, sonra alna götürmek. |
el pençe divan durmak | * saygı gösterilen kimse karşısında el kavuşturup ayakta durmak. |
el sabunu | * El ve yüzü yıkamak için üretilen salon. |
el sanatları | * El tezgâhlarında bir yardımcıaraç kullanarak elle yapılan işlerin hepsi. |
el sıkmak | * selâmlaşmak için birinin elini tutmak. |
el sözlüğü | * Elde ve cepte taşınabilen küçük sözlük. |
el sürmemek | * dokunmamak, değmemek. * bir işi yapmak, ilgilenmemek. |
el şakası | * Elle yapılan şaka. |
el tası | * El, yüz yıkanırken su dökünmek veya içinde sabunlu su hazırlanıp el temizlemekte kullanılan tas. |
el tazelemek | * bir işte yorulan kimse yerine başka birini getirmek. |
el telefonu | * Cep telefonu. |
el telsizi | * Elde taşınabilen küçük menzilli telsiz. |
el topu | * Yedi veya on birer kişilik iki takım arasında yalnızca elle oynan, topu karşıtakımın kalesine atmaya dayanan oyun, hentbol. |
el tutmak | * bir işuzun süre uğraştırmak, vakit kaybettirmek. |
el ulağı | * Yardımcı, yamak. |
el ulaklığı | * Yamaklık. |
el uzatmak | * birinden bir hakkıalmaya kalkışmak. * yardım etmek. |
el uzluğu | * Ustalık, el alışkanlığı, maharet. |
el üstünde tutmak | * bir kimseye çok saygıve sevgi göstermek. |
el vermek | * yardım etmek. * tarikatlarda mürşit, bir müride, başkalarına yol gösterme izni vermek. * halk hekimliği gibi konularda yetki vermek. * kâğıt oyunlarında karşıtarafa elde olan veya olmayan sebeple oyun üstünlüğünü tanımak. |
el vurmamak | * bir işi yapmaya yanaşmamak ve başlamamak. |
el yatkınlığı | * İşe alışmışolma durumu, mümarese. * El işlerini yapmakta yetkinlik. |
el yazısı | * Elle yazılan yazı. |
el yazması | * Yazma kitap. * Yazma (şey). |
el yıkamak | * o işle olan ilgisini kesmek. |
el yordamı | * Elin duyumu ve yardımı ile varlıklarıalgılama. |
el yordamıyla | * görmeden, elle yoklayarak. |
elâ | * Gözde sarıya çalar kestane rengi. * Bu renkte olan. |
elaman | * Bezginlik ve sızlanma anlatır. |
elaman çekmek | * bezginlik gösterip yakınmak. |
elaman demek | * çok bezmek. |
elan | * Şimdi, şu anda, hâlâ, henüz, daha. |
elâstik | * Elastikî. |
elâstikî | * Esnek. |
elâstikiyet | * Esneklik. |
elbasan tavası | * Önceden haşlanarak hazırlanmışyağsız etin üzerine yoğurt ve çırpılmışyumurta karışımının dökülüp fırında pişirilmesiyle yapılan bir yemek. |
Kategoriler