eli altında olmak | * buyruğunda olmak, istediği anda o şeyden yararlanabilmek. |
eli armut devşirmek | * birisinin bir işyaparken öbürünün de boşdurmayarak aynı işi yapabileceğini anlatır. |
eli ayağı(olmak) | * yardımcısı(olmak), her işine yarar (olmak). |
eli ayağı(veya eli kolu) bağlı | * çaresiz, istediğini yapamayacak bir durumda olan. |
eli ayağı buz kesilmek (veya tutmamak) | * güçsüz, dermansız kalmak. |
eli ayağıdolaşmak | * şaşırmak, telâşlanmak. |
eli ayağıdüzgün | * bedence kusursuz, sakat değil. |
eli ayağıtitremek | * korku, sinir gibi sebeplerle heyecanlanmak. |
eli ayağıtutmak (veya tutmamak) | * beden gücü yerinde olmak, (veya olmamak). |
eli aza varmamak | * bir şeyi bol bol alma veya bol bol verme alışkanlığında olmak. |
eli bayraklı | * Şirret, edepsiz, kavgacı. |
eli boş | * İşi olmayan, boşgezen. |
eli boşçıkmak | * umduğunu alamamak, başarısızlığa uğramak. |
eli boşdönmek (çevrilmek veya geri gelmek) | * umduğunu alamadan dönmek. |
eli boşgelmek (veya gitmek) | * armağansız gelmek, gitmek. * umulan şeyi getirmeden gelmek. |
eli böğründe | * Ahşap yapılarda çıkmaların altına eğik ve aralıklı olarak konulan ahşap destek. * Halıve kilimlerde kullanılan eski bir motif türü, eli belinde. |
eli böğründe (veya koynunda) kalmak | * başarısızlığa uğramak, bir şey yapamaz duruma düşmek. |
eli çabuk | * Çabuk işgören, hamarat. |
eli dar (veya eli darda) olmak | * para sıkıntısı içinde olmak. |
eli değmek | * bir şey yapmaya vakit ve fırsat bulmak. |
eli dursa ayağıdurmaz | * kıpırdak, hareketli. |
eli ekmek tutmak | * geçimini kendi emeğiyle sağlayacak duruma gelmek. |
eli ermek (veya ermemek) | * yapabilmek, ulaşabilmek. |
eli ermez gücü yetmez | * çaresiz, zavallı. |
eli geniş | * Geçimi iyi olan, cömert. |
eli genişlemek | * bolca paraya kavuşmak. |
eli gitmek | * bir şeyi kavramak, tutmak istemek. |
eli hafif | * (cerrah, dişçi, berber vb.) Acıtmadan, tedirgin etmeden işgören. |
eli harama uzanmak | * dince yasaklanmış bir işe yönelmek. |
eli işe yatmak | * becerikli, eli yatkın olmak. |
eli kalem tutmak | * yazıyazmayı bilmek. * düşündüğünü güzel bir anlatımla yazmak. |
eli kırılmak | * eli, işe yatkın bir duruma gelmek. |
eli kolu bağlıkalmak (veya durmak, olmak) | * bir engel dolayısıyla hiçbir işyapamaz duruma gelmek. |
eli koynunda | * boş, işsiz; çaresiz. |
eli koynunda kalmak | * çaresiz kalmak. |
eli kulağında | * nerede ise olacak, çok yakında olması beklenilen (şey). |
eli kurusun | * “eli tutmaz olsun, eli bir işgöremez olsun” anlamında bir ilenme. |
eli maşalı | * Kavgacı, şirret, daya atmayıseven. |
eli olmak | * karışmışolmak, gizli bir ilgisi bulunmak. |
eli para görmek | * eline para geçmek. |
eli selek | * Eli açık, cömert. |
eli sıkı | * Çok tutumlu, cimri, pinti. |
eli silâh tutan | * silâh kullanabilen. |
eli sopalı | * Zorba. |
eli şakağında | * düşünceli, kaygılı. |
eli uz | * Usta, belli bir işte becerikli, mahir. |
eli uzun | * Fırsat buldukça öte beri aşıran, hırsız. |
eli varmamak (veya gitmemek) | * bir işi yapmaya gönlü razı olmamak. |
eli yatkın | * eli o işe alışık, becerikli. |
eli yatkın | * Elle yapılan işlerde becerikli (kimse). |
Kategoriler