ez de suyunu iç | * değersiz, faydasız şeyler için kullanılır. |
eza | * Üzme, sıkıntıverme, üzgü. |
eza cefa | * Baskıve zulüm. |
ezan | * Müslümanlıkta namaz vaktini bildirmek için müezzinin yaptığıçağrı. |
ezan saati | * Ezan okuma saati. |
ezan vakti | * Ezan okunma zamanı. |
ezancı | * Ezan okuyan kimse, müezzin. |
ezanî | * Ezanla ilgili. |
ezanî saat | * Güneşin batışında 12’yi gösterecek biçimde ayarlanan saat. |
ezansız | * Ezan okunmayan, ezanı olmayan. |
ezber | * Bir metni veya bir sözü eksiksiz tekrarlayabilecek biçimde akılda tutma. * Ezberleme ve akılda tutma yeteneği. * Ezber edilecek ders. |
ezber etmek | * ezberleyerek akılda tutmak. |
ezber okumak | * herhangi bir yere bakmadan bellekte kalan biçimiyle söylemek veya konuşmak. |
ezberci | * Dersini veya herhangi bir konuyu anlayarak değil de, kelime kelime hafızasında tutan (kimse). |
ezbercilik | * Ezberci olma durumu. |
ezberden | * Ezberlenmiş biçimde, ezbere. |
ezberden yapmak | * bir yere bakmadan bellekte kalan biçimiyle okumak veya söylemek. |
ezbere | * Ezberleyerek, bir yerden okumayarak, bir yere bakmayarak. * Aslını, gerçeğini anlamadan, bilmeden, düşünmeden, incelemeden. |
ezbere anlatmak | * okunan bir şeyi olduğu gibi, bozmadan anlatmak. |
ezbere bilmek | * o yerin her yanını iyice bilmek. |
ezbere işgörmek | * incelemeden gelişigüzel yapmak. |
ezbere konuşmak | * bilmeden, aslınıarayıp sormadan konuşmak. |
ezbere yapmak | * ezberden yapmak. * model veya doğa karşısında durmayarak fikirden tasavvur ve tahayyül suretiyle resim yapmak. |
ezberinde | * Belleğinde. |
ezberleme | * Ezberlemek işi. |
ezberlemek | * Bir şeyi olduğu gibi akılda tutmak, ezber etmek. |
ezberlenme | * Ezberlenmek işi. |
ezberlenmek | * Ezberlemek işi yapılmak. |
ezberletme | * Ezberletmek işi. |
ezberletmek | * Ezberlemesini sağlamak. |
ezberleyiş | * Ezberlemek işi veya biçimi. |
ezcümle | * Başlıca, belli başlı olarak, esas olarak. * Örnek olarak. |
ezdirme | * Ezdirmek işi. |
ezdirmek | * Ezmek işini yaptırmak. |
ezdirtme | * Ezdirtmek işi. |
ezdirtmek | * Ezdirmek işini yaptırmak. |
ezel | * Başlangıcı belli olmayan zaman, öncesizlik. |
ezel ebet | * Ezelden ebede kadar, ebediyen. |
ezelî | * Başlangıcı olmayan, öncesiz. * Eski. |
ezelî ebedî | * Önsüz, sonsuz. |
ezelî takdir | * Yazgı. |
ezercesine | * Ezer gibi, ezmeğe yakın. |
ezgi | * Belli bir kurala göre çıkarılan ve kulakta haz uyandıran ses dizisi, nağme, melodi. * Bir müzik parçasında baştan sona kadar belirli yerlerde tekrarlanan ses dizisi. * Kulağa hoşgelen ses veya söz dizisi. * Gidiş, yol, tarz, tempo. * Üzüntü, sıkıntı. |
ezgiç | * Boyalarıezmeye yarayan demir veya porselen alet. |
ezgilenme | * Ezgilenmek durumu. |
ezgilenmek | * Ezgi özelliğini kazanmak. |
ezgili | * Ezgisi olan, melodik. |
ezgin | * Paraca durumu bozuk olan (kimse). * Çok cefa görmüş(kimse). * Çürük, ezik (meyve). * Üzüntü veren. |
ezgince | * Ezgin bir biçimde. |
ezginlik | * Ezgin olma durumu. * Açlık duygusunu andıran bir tedirginlik. * Üzüntü, sıkıntı. |
Kategoriler