Kategoriler
E SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük E Sayfa 52

ez de suyunu iç * değersiz, faydasız şeyler için kullanılır.
eza * Üzme, sıkıntıverme, üzgü.
eza cefa * Baskıve zulüm.
ezan * Müslümanlıkta namaz vaktini bildirmek için müezzinin yaptığıçağrı.
ezan saati * Ezan okuma saati.
ezan vakti * Ezan okunma zamanı.
ezancı * Ezan okuyan kimse, müezzin.
ezanî * Ezanla ilgili.
ezanî saat * Güneşin batışında 12’yi gösterecek biçimde ayarlanan saat.
ezansız * Ezan okunmayan, ezanı olmayan.
ezber * Bir metni veya bir sözü eksiksiz tekrarlayabilecek biçimde akılda tutma.
* Ezberleme ve akılda tutma yeteneği.
* Ezber edilecek ders.
ezber etmek * ezberleyerek akılda tutmak.
ezber okumak * herhangi bir yere bakmadan bellekte kalan biçimiyle söylemek veya konuşmak.
ezberci * Dersini veya herhangi bir konuyu anlayarak değil de, kelime kelime hafızasında tutan (kimse).
ezbercilik * Ezberci olma durumu.
ezberden * Ezberlenmiş biçimde, ezbere.
ezberden yapmak * bir yere bakmadan bellekte kalan biçimiyle okumak veya söylemek.
ezbere * Ezberleyerek, bir yerden okumayarak, bir yere bakmayarak.
* Aslını, gerçeğini anlamadan, bilmeden, düşünmeden, incelemeden.
ezbere anlatmak * okunan bir şeyi olduğu gibi, bozmadan anlatmak.
ezbere bilmek * o yerin her yanını iyice bilmek.
ezbere işgörmek * incelemeden gelişigüzel yapmak.
ezbere konuşmak * bilmeden, aslınıarayıp sormadan konuşmak.
ezbere yapmak * ezberden yapmak.
* model veya doğa karşısında durmayarak fikirden tasavvur ve tahayyül suretiyle resim yapmak.
ezberinde * Belleğinde.
ezberleme * Ezberlemek işi.
ezberlemek * Bir şeyi olduğu gibi akılda tutmak, ezber etmek.
ezberlenme * Ezberlenmek işi.
ezberlenmek * Ezberlemek işi yapılmak.
ezberletme * Ezberletmek işi.
ezberletmek * Ezberlemesini sağlamak.
ezberleyiş * Ezberlemek işi veya biçimi.
ezcümle * Başlıca, belli başlı olarak, esas olarak.
* Örnek olarak.
ezdirme * Ezdirmek işi.
ezdirmek * Ezmek işini yaptırmak.
ezdirtme * Ezdirtmek işi.
ezdirtmek * Ezdirmek işini yaptırmak.
ezel * Başlangıcı belli olmayan zaman, öncesizlik.
ezel ebet * Ezelden ebede kadar, ebediyen.
ezelî * Başlangıcı olmayan, öncesiz.
* Eski.
ezelî ebedî * Önsüz, sonsuz.
ezelî takdir * Yazgı.
ezercesine * Ezer gibi, ezmeğe yakın.
ezgi * Belli bir kurala göre çıkarılan ve kulakta haz uyandıran ses dizisi, nağme, melodi.
* Bir müzik parçasında baştan sona kadar belirli yerlerde tekrarlanan ses dizisi.
* Kulağa hoşgelen ses veya söz dizisi.
* Gidiş, yol, tarz, tempo.
* Üzüntü, sıkıntı.
ezgiç * Boyalarıezmeye yarayan demir veya porselen alet.
ezgilenme * Ezgilenmek durumu.
ezgilenmek * Ezgi özelliğini kazanmak.
ezgili * Ezgisi olan, melodik.
ezgin * Paraca durumu bozuk olan (kimse).
* Çok cefa görmüş(kimse).
* Çürük, ezik (meyve).
* Üzüntü veren.
ezgince * Ezgin bir biçimde.
ezginlik * Ezgin olma durumu.
* Açlık duygusunu andıran bir tedirginlik.
* Üzüntü, sıkıntı.

Bir yanıt yazın