fırıldanmak | * Fırıl fırıl dönmek. |
fırıldatma | * Fırıldatmak işi. |
fırıldatmak | * Fırıl fırıl çevirmek. |
fırın | * Her yandan aynıderecede ısıalarak ekmek, pasta vb. pişirmeye yarayan, tavanıtonoz biçiminde, önünde tek açıklık bulunan ocak. * Ekmek, pasta vb. nin pişirildiği ve satıldığıdükkân. * Isıverici bir düzenekle çalışan, yiyecekleri pişirmeye veya ısıtmaya yarayan alet. * Bir maddeyi fiziksel veya kimyasal değişikliğe uğratmak amacıyla ısıtılan alet. * Fırında pişirilmiş. |
fırın gibi | * çok sıcak (yer). |
fırın kebabı | * Büyük tencerelere yerleştirilerek fırında pişirilen et yemeği, et kebabı. |
fırıncı | * Fırın işleten kimse. |
fırıncılık | * Fırın işletme işi. |
fırında makarna | * Haşlanmışmakarnaların arasına özellikle kaşar peyniri konularak üzerine süt dökülüp fırında pişirilen makarna yemeği. |
fırınlama | * Fırınlamak işi. |
fırınlamak | * Pişirmek için fırına koymak. * Fırında kurutmak. |
fırınlanma | * Fırınlanmak işi. |
fırınlanmak | * Fırına konulmak veya fırında kurutulmak. |
fırınlatma | * Fırınlatmak işi. |
fırınlatmak | * Fırınlamak işini yaptırmak. |
fırınlı | * Fırınlanmış. |
fırınlık | * Fırında pişirilmeye hazır yemek. * Bir fırının alacağıkadar. |
fırka | * İnsan topluluğu. * Tümen. * Siyasî parti. |
fırkacı | * Parti üyesi. * Bir partiye çok bağlı olan, partici. |
fırkacılık | * Particilik. |
fırkata | * 10 – 15 çift kürekli, hızlı, eski bir savaşgemisi. |
fırkate | * Bkz. firkate. |
fırlak | * Dışarıdoğru fırlamış, çıkmış, çıkık. |
fırlama | * Fırlamak işi. * Arsız, terbiyesiz çocuk. * Piç. |
fırlamak | * Hızla, birdenbire bulunduğu yerden çıkmak, ayrılmak. * Yerinden oynayıp ileriye doğru çıkıntıyapmak. * Fiyatı birdenbire yükselmek. |
fırlatılma | * Fırlatılmak işi. |
fırlatılmak | * Fırlatmak işi yapılmak. |
fırlatış | * Fırlatmak işi veya biçimi. |
fırlatma | * Fırlatma işi. * Kol ve bacağın vücudun orta çizgisinden türlü yönlere, son eklemine kadar hızla ve gergin olarak uzaklaştırılması(açılması). |
fırlatmak | * Hızla atmak, bulunduğu yerden dışarıatmak. |
fırlayış | * Fırlamak işi veya biçimi. |
fırsat | * Uygun zaman, uygun durum veya şart, vesile. |
fırsat beklemek (veya aramak) | * en uygun şartıkollamak. |
fırsat bilmek | * bir şeyden belli bir amaçla hemen yararlanmak. |
fırsat bu fırsat | * yararlanılacak en uygun zaman. |
fırsat bulmak | * uygun, elverişli zaman bulmak. |
fırsat düşkünü | * Kötülük yapmak için fırsat kollayan (kimse). |
fırsat düşmek (veya çıkmak) | * bir imkâna kavuşmak. |
fırsat kollamak (veya gözlemek) | * yapmak istediği işiçin uygun bir zaman veya bir durum beklemek. |
fırsat vermek | * bir işi yapmak için uygun, elverişli şartı sağlamak. |
fırsat yoksulu | * Eline fırsat geçmediği için zararsız gibi görünen (kişi). |
fırsatçı | * Fırsatları iyi değerlendiren, fırsat kollayan. |
fırsatçılık | * Fırsatçı olma durumu. |
fırsatı ganimet bilmek | * çıkan fırsattan en iyi biçimde yararlanmak. |
fırsatıkaçırmamak | * elverişli durumdan yararlanmak. |
fırsatınıdüşürmek | * kolayını bulmak. |
fırsattan istifade etmek | * ele geçirilen imkân veya durumdan en iyi biçimde yararlanmak. |
fırt | * Bir solukta veya bir yudumda içilebilecek miktarda sigara veya içki. |
fırt fırt | * (yer değiştirme için) Sürekli olarak, ikide bir. |
fırtına | * Yağmur ve kasırga getiren çok güçlü rüzgâr. * Bu rüzgârın denizde veya kum çöllerinde yarattığıdalgalanma. * Güç atlatılan kötü durum. * Karşıt düşünce veya durumların yarattığıkarışıklık; sıkıntı. * Saatteki hızı70 mil olan rüzgâr. |
Kategoriler