Kategoriler
F SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük F Sayfa 25

fob * Alıcı ile satıcıarasında kararlaştırılan bir fiyatın, malın satıcıtarafından belli bir limanda gemi üzerinde
teslimi şartıyla biçilmişolduğunu gösteren bir kısaltma.
fobi * Belirli nesneler veya durumlar karşısında duyulan olağan dışı güçlü korku, yılgı.
fodla * Çoğunlukla imaretlerde yoksullara verilen kepekli undan yapılmışpideye benzer bir tür ekmek.
fodlacı * Evlere fodla dağıtan kimse.
* Fodla ile geçinen kimse.
fodlacılık * Fodlacı olma durumu.
fodra * Düz ve dik durması için elbisenin bazıyerlerine kumaşla astar arasına konulan sert ve kolalı bez.
fodul * Üstünlük taslayan, kibirlenen.
fodulca * Fodul gibi, fodula yaraşır (biçimde).
fodulluk * Üstünlük taslama durumu, fodulca davranış.
fok * Etçiller takımının fokgiller familyasından, 1-2 m boyunda, postu değerli, memeli deniz hayvanı, ayı balığı
(Phoca).
fokgiller * Soğuk denizlerin kıyılarında yaşayan, etçiller takımının yüzgeç ayaklılar alt takımından bir familya.
fokstrot * Dört tempolu bir dans.
fokur fokur * Fokurdayarak.
fokurdak * Fokurdama özelliği olan.
fokurdama * Fokurdamak işi.
fokurdamak * Ses çıkararak kaynamak.
fokurdatma * Fokurdatmak işi.
fokurdatmak * Fokurdamasını sağlamak.
fokurtu * Sıvılar fokurdarken çıkan ses.
fol * Tavuğun istenilen yere yumurtlaması için o yere konulan yumurta veya yumurtaya benzeyen şey.
fol yok yumurta yok * ortada bu konu ile ilgili hiçbir belirti olmadığıhâlde varmışgibi bir kuşkuya düşmek.
folk * Halk.
folk müziği * Halk müziği.
* Özellikle II. Dünya Savaşından sonra Amerika’da başlayan halk şarkılarından esinlenen müzik.
folk sanatçısı * Halk müziği ile uğraşan veya söyleyen sanatçı.
folklor * Halk bilimi.
folklorcu * Halk bilimci.
* Halk oyunlarınıöğreten veya oynayan kimse.
folklorculuk * Folklorcunun işi veya mesleği.
* Halk bilimi ile uğraşmak işi.
* Halk oyunlarınıöğretmek veya öğrenmek işi.
folklorik * Halk bilimi ile ilgili.
folklorist * Bkz. folklorcu.
folluk * Tavukların yumurtlaması için hazırlanmışyer.
folyo kâğıdı * Yiyecekleri korumak ve saklamak için kullanılan, ince şeffaf kâğıt.
fon * Belirli bir işiçin gerektikçe harcanmak üzere ayrılıp işletilen para.
* Sinemada, tiyatroda oyuncuların arkasındaki resim, fotoğraf veya çeşitli plâstik ögelerden oluşan dekor,
görüntü.
* (resimde) Bir tabloda, üzerinde konunun işlendiği boya katı.
* İç mimarîde üstüne başka şeyler eklenen bölüm.
* Bir kumaşın alt dokusu.
fon müziği * Bir sahne eseri oynanırken çalınan müzik.
fonda * Geminin demir attığıyer.
fonda * Gemiler için demir atma komutu.
fonda etmek * demir atmak.
fondan * İçinde likör, tatlıveya hoşkokulu maddeler bulunan, ağızda kolayca eriyen bir tür şekerleme.
fondip * Sonuna kadar, bir solukta bir dikişte.
fondip yapmak * bir solukta, bir dikişte içmek.
fondöten * Kadınların, cildi pürüzsüz göstermesi, renk vermesi için yüzlerine sürdükleri yarısıvıveya boyalıkrem,
düzgün.
fonem * Ses birimi.
fonetik * Ses bilgisi.
* Sesleri bütün özellikleri, ayrıntılarıyla gösteren, sesçil.
fonetikçi * Ses bilgisi ile uğraşan, ses bilgisi uzmanı.
fonksiyon * İşlev.
* Görev.
* Bir veya birçok değişken (değerleri değişebilen) niceliklere bağlı olarak değişen nicelik.
* Bir birleşikteki herhangi bir madde grubunun kimyasal görevi, bu görevi nitelendiren özelliklerin tamamı.
fonksiyonalizm * İşlevcilik, görevcilik.
fonksiyonel * Fonksiyonla ilgili; fonksiyonları inceleyen, işlevsel.
* Bir kimyasal fonksiyon ile ilgili.
fonograf * Önceden özel bir madde üzerine tespit edilmişsesleri istendiğinde tekrarlayan cihaz, sesyazar, gramofon.
fonografi * Seslerin gerektikçe tekrarlanmasını sağlamak için, bunların titreşimlerini, madde üzerine iz olarak geçirme
yöntemi.
fonojenik * Sesi radyo veya fonografa uygun olan (kimse).
fonolit * Sesli taş.

Bir yanıt yazın