fob | * Alıcı ile satıcıarasında kararlaştırılan bir fiyatın, malın satıcıtarafından belli bir limanda gemi üzerinde teslimi şartıyla biçilmişolduğunu gösteren bir kısaltma. |
fobi | * Belirli nesneler veya durumlar karşısında duyulan olağan dışı güçlü korku, yılgı. |
fodla | * Çoğunlukla imaretlerde yoksullara verilen kepekli undan yapılmışpideye benzer bir tür ekmek. |
fodlacı | * Evlere fodla dağıtan kimse. * Fodla ile geçinen kimse. |
fodlacılık | * Fodlacı olma durumu. |
fodra | * Düz ve dik durması için elbisenin bazıyerlerine kumaşla astar arasına konulan sert ve kolalı bez. |
fodul | * Üstünlük taslayan, kibirlenen. |
fodulca | * Fodul gibi, fodula yaraşır (biçimde). |
fodulluk | * Üstünlük taslama durumu, fodulca davranış. |
fok | * Etçiller takımının fokgiller familyasından, 1-2 m boyunda, postu değerli, memeli deniz hayvanı, ayı balığı (Phoca). |
fokgiller | * Soğuk denizlerin kıyılarında yaşayan, etçiller takımının yüzgeç ayaklılar alt takımından bir familya. |
fokstrot | * Dört tempolu bir dans. |
fokur fokur | * Fokurdayarak. |
fokurdak | * Fokurdama özelliği olan. |
fokurdama | * Fokurdamak işi. |
fokurdamak | * Ses çıkararak kaynamak. |
fokurdatma | * Fokurdatmak işi. |
fokurdatmak | * Fokurdamasını sağlamak. |
fokurtu | * Sıvılar fokurdarken çıkan ses. |
fol | * Tavuğun istenilen yere yumurtlaması için o yere konulan yumurta veya yumurtaya benzeyen şey. |
fol yok yumurta yok | * ortada bu konu ile ilgili hiçbir belirti olmadığıhâlde varmışgibi bir kuşkuya düşmek. |
folk | * Halk. |
folk müziği | * Halk müziği. * Özellikle II. Dünya Savaşından sonra Amerika’da başlayan halk şarkılarından esinlenen müzik. |
folk sanatçısı | * Halk müziği ile uğraşan veya söyleyen sanatçı. |
folklor | * Halk bilimi. |
folklorcu | * Halk bilimci. * Halk oyunlarınıöğreten veya oynayan kimse. |
folklorculuk | * Folklorcunun işi veya mesleği. * Halk bilimi ile uğraşmak işi. * Halk oyunlarınıöğretmek veya öğrenmek işi. |
folklorik | * Halk bilimi ile ilgili. |
folklorist | * Bkz. folklorcu. |
folluk | * Tavukların yumurtlaması için hazırlanmışyer. |
folyo kâğıdı | * Yiyecekleri korumak ve saklamak için kullanılan, ince şeffaf kâğıt. |
fon | * Belirli bir işiçin gerektikçe harcanmak üzere ayrılıp işletilen para. * Sinemada, tiyatroda oyuncuların arkasındaki resim, fotoğraf veya çeşitli plâstik ögelerden oluşan dekor, görüntü. * (resimde) Bir tabloda, üzerinde konunun işlendiği boya katı. * İç mimarîde üstüne başka şeyler eklenen bölüm. * Bir kumaşın alt dokusu. |
fon müziği | * Bir sahne eseri oynanırken çalınan müzik. |
fonda | * Geminin demir attığıyer. |
fonda | * Gemiler için demir atma komutu. |
fonda etmek | * demir atmak. |
fondan | * İçinde likör, tatlıveya hoşkokulu maddeler bulunan, ağızda kolayca eriyen bir tür şekerleme. |
fondip | * Sonuna kadar, bir solukta bir dikişte. |
fondip yapmak | * bir solukta, bir dikişte içmek. |
fondöten | * Kadınların, cildi pürüzsüz göstermesi, renk vermesi için yüzlerine sürdükleri yarısıvıveya boyalıkrem, düzgün. |
fonem | * Ses birimi. |
fonetik | * Ses bilgisi. * Sesleri bütün özellikleri, ayrıntılarıyla gösteren, sesçil. |
fonetikçi | * Ses bilgisi ile uğraşan, ses bilgisi uzmanı. |
fonksiyon | * İşlev. * Görev. * Bir veya birçok değişken (değerleri değişebilen) niceliklere bağlı olarak değişen nicelik. * Bir birleşikteki herhangi bir madde grubunun kimyasal görevi, bu görevi nitelendiren özelliklerin tamamı. |
fonksiyonalizm | * İşlevcilik, görevcilik. |
fonksiyonel | * Fonksiyonla ilgili; fonksiyonları inceleyen, işlevsel. * Bir kimyasal fonksiyon ile ilgili. |
fonograf | * Önceden özel bir madde üzerine tespit edilmişsesleri istendiğinde tekrarlayan cihaz, sesyazar, gramofon. |
fonografi | * Seslerin gerektikçe tekrarlanmasını sağlamak için, bunların titreşimlerini, madde üzerine iz olarak geçirme yöntemi. |
fonojenik | * Sesi radyo veya fonografa uygun olan (kimse). |
fonolit | * Sesli taş. |
Kategoriler