greyfurt | * Turunçgillerden sıcak bölgelerde yetişen bir meyve ağacı(Citrus decumana). * Bu ağacın kanarya sarısırenginde, tadıacımsımeyvesi, altıntop. |
gri | * Kül rengi, boz. |
gril | * Izgara. |
grip | * Yorgunluk, kırıklık, kas ağrılarıve ateşle beliren, bulaşıcı, salgın hastalık, paçavra hastalığı, enflüanza. |
gripli | * Grip hastalığına yakalanmışkimse. |
grizu | * Normal sıcaklık ve basınçta kömür ocaklarında açığa çıkan ve büyük bölümü saf metandan oluşan, kolayca tutuşabilen gaz. |
grizumetre | * Bkz. grizuölçer. |
grizuölçer | * Maden ocaklarında havanın grizu oranınıölçmeye yarayan cihaz, grizumetre. |
grosa | * On iki düzine. |
groston | * Bir geminin kullanılan bölümünün ton birimi cinsinden karşılığı. |
grostonluk | * Herhangi bir groston ölçüsünde olan. |
grotesk | * Eski ÇağRoma yapılarında bulunan tuhaf, gülünç figürlerden oluşmuşsüsleme üslûbu. * Kaba gülünçlüklerden, tuhaf ve olmayacak şakalaşmalardan yararlanan, karşıt görüntüleri, bağdaşmaz durumlarışaşırtıcı biçimde birleştiren güldürü biçimi. |
grup | * Aynıyerde bulunan kimse ve nesneler bütünü, küme, öbek. * Görüşleri, çıkarları bir olan kimseler bütünü. * Ortak özellikleri olan varlıklar, nesneler bütünü. * Çeşitli sınıf veya birliklere bağlıelemanların, belirli bir taktik görevi gerçekleştirmek üzere, tek komutanın emri altında birleştirilmesinden oluşan kıta topluluğu. |
grup grup | * Birden fazla kişi veya nesnenin oluşturduğu küme, öbek öbek, posta posta. |
grup mobilya | * Benzer yapıve görünüşteki elemanların kendi aralarında üst üste veya yan yana konulmasıyla elde edilen bir sistem mobilya. |
gruplandırma | * Gruplandırmak işi. |
gruplandırmak | * Gruplara ayırmak. * Dağınık olan şeyleri toplayarak grup oluşturmak. |
gruplanma | * Gruplanmak işi veya durumu. |
gruplanmak | * Grup grup olarak bulunmak. |
gruplaşma | * Gruplaşmak işi. |
gruplaşmak | * Grup oluşturmak, gruplara ayrılmak. |
-gu | * Bkz. -gi / -gi, -gu / -gü. |
guano | * Özellikle deniz kuşlarının pisliklerinin bir yerde uzun süreden beri birikip yığılmasıyla oluşan, azot ve fosfat bakımından zengin, gübre olarak kullanılan madde. |
guarani | * Paraguay para birimi. |
guaş | * Bir çeşit zamklı, mat sulu boya. * Bu boya ile yapılan resim. |
Guatemalâlı | * Guatemalâ halkından olan kimse. |
guatr | * Boyundaki kalkan bezinin aşırı büyümesiyle beliren hastalık, guşa, cedre. |
gudde | * Bez, beze. |
gudubet | * Yüzüne bakılmayacak kadar sevimsiz ve çirkin. |
gudubetlik | * Gudubet olma durumu. |
gufran | * Yarlı gama. |
gugu çiçeği | * Bkz. hüsnüyusuf. |
guguk | * Gugukgillerden, genellikle Avrupa’da yaşayan, dişileri başka kuşların yuvasına yumurtlayarak yavrularının bakım işini onlara gördüren, sırtı gri, karnıkahverengi beyaz çizgili, 35 cm boyunda, böcekçil bir kuş(Cuculus canorus). * Birisiyle eğlenmek ve onu kızdırmak için çocukların bu biçimde çıkardıklarıses. |
guguk gibi kalmak (veya oturmak) | * tek başına kalmak veya oturmak. |
guguk yapmak | * birine guguk diye haykırmak. |
gugukgiller | * Omurgalıhayvanların, kuşlar sınıfının bir familyası. |
guguklu | * Guguklu saatin kısa söylenişi. |
guguklu saat | * Saat başlarınıve buçukları bir guguk kuşunun açılan küçük kapıdan veya pencereden çıkmasıve ötmesiyle bildiren saat. |
gulaş | * Etli, salçalı bir Macar yemeği. |
gulden | * Florin. |
gulet | * İki direkli yelkenli bir savaşgemisi türü. |
gulgule | * Gürültü, şamata. |
gulu gulu | * Hindinin çıkardığıses. |
gulyabani | * Karanlık ve ıssız yerlerde, insanın gördüğünü sandığıkorkunç hayalet. |
-gun | * Bkz. -gın / -gin, -gun / -gün. |
gurbet | * Doğup yaşanılmışolan yerden uzak yer. |
gurbet acısı | * doğup yaşanılan yerden uzak olmanın verdiği üzüntü, sıkıntı. |
gurbet çekmek | * doğup yaşadığıyerleri özlemek. |
gurbet eli | * Bir kimsenin doğup büyüdüğü yerden başka yer. |
gurbetçi | * Gurbete çıkan, geçimini gurbette kazanan kimse. |
Kategoriler