güçlülük | * Güçlü olma durumu. |
güçsünme | * Güçsünmek işi veya durumu. |
güçsünmek | * Bir şeyi güç saymak. |
güçsüz | * Gücü olmayan, âciz. |
güçsüz düşmek | * gücü yetmemek. |
güçsüzce | * Güçsüz bir biçimde (olan). |
güçsüzlük | * Güçsüz olma durumu, güçsüze yakışacak davranış, kuvvetsizlik, aciz, iktidarsızlık. |
güdek | * Amaçlanan sonuç, güdülen şey. |
güdeksiz | * Bir amaca dayanmayan, garazsız. |
güdeleme | * Güdelemek işi. |
güdelemek | * Ardına düşmek, kovalamak, sürmek. |
güderi | * Genellikle geyik veya keçi derisinden yapılmışyumuşak ve mat meşin. * Bu meşinden yapılmış. |
güderici | * Güderi yapan veya satan kimse. |
güdericilik | * Güderi deri sanayii ve ticareti. |
güderihane | * Güderinin yapıldığıyer. |
güderileme | * Güderilemek işi. |
güderilemek | * Güderi işlemlerini yapmak. |
güdü | * Bilinçli veya bilinçsiz olarak davranışıdoğuran, sürekliliğini sağlayan ve ona yön veren herhangi bir güç, saik. * Kaynağıduygulanma değil, akıl olan sebep, saik. * Bir etkinlik veya işin gizli sebebi. * Bireyleri bilinçli ve amaçlı işlerde bulunmaya yönelten dürtü veya dürtüler bileşkesi, saik. |
güdücü | * Gütmek işini yapan kimse. * Çoban, sığırtmaç. |
güdük | * Eksik yanı olan, tamamlanmamış, kısa. * Kuyruğu kesik veya kopmuş. * Yetersiz, sonuç vermemiş. |
güdük kalmak | * büyüyememek, küçük, bodur kalmak. * bitmemiş, sonuç vermemişdurumda olmak. |
güdükleşme | * Güdükleşmek işi. |
güdükleşmek | * Güdük duruma gelmek. |
güdüklük | * Güdük olma durumu. |
güdülenme | * Bireyin, işinin yönünü, gücünü ve öncelik sırasını belirleyen iç veya dışdürtücünün etkisi ile işe geçmesi, motivasyon. * Canlıda işe veya öğrenmeye geçme isteği. |
güdülme | * Güdülmek işi. |
güdülmek | * Gütmek işi yapılmak. * (bir kimse veya topluluk) Birinin düşünce ve amacıdoğrultusunda yönetilmek. |
güdüm | * Yönetmek işi, idare. * Bilişimde, bir olaylar dizisini, bir süreci veya bir aracıyöneltme ve düzenlemeyle ilgili işlevlerin bütünü. |
güdüm bilimi | * Canlılarda ve makinelerde kontrol, iletişim ve işleyişi inceleyen bilim, kibernetik, sibernetik. |
güdümcü | * Güdümcülükten yana olan kimse. |
güdümcülük | * Bir ülkenin ekonomi, tarım gibi işlerinde tutulan güdümlü yol. |
güdümleme | * Bir görüş, kanıveya inancı benimsetme çabası. |
güdümlemek | * Belli bir amaca veya inanca yönlendirmek. |
güdümlü | * Güdülebilen, yönetilebilir. * Belirli bir plân veya yönde yürütülen bir amacı, bir eğilimi yansıtan. |
güdümlü sanat | * Belli bir siyasî ve toplumsal ideoloji doğrultusunda oluşturulan sanat. |
güdümlülük | * Güdümlü olma durumu. |
güfte | * Müzik eserlerinin yazılımetni, söz. |
güfteci | * Güfte yazan kimse, söz yazarı. |
güğüm | * Yandan kulplu, boynu uzun, genellikle bakırdan su kabı. |
güherçile | * Tarımda gübre, hekimlikte ilâç olarak kullanılan, barut gibi patlayıcımaddeler yapımına yarayan, beyaz renkte ve ince billûrlar durumunda birleşik bir madde, potasyum nitrat (KNO3). |
gül | * Gülgillerin örnek bitkisi (Rosa). * Bu bitkinin katmerli, genellikle kokulu olan çiçeği. |
gül gibi | * çok iyi, çok güzel. |
gül gibi bakmak | * geçimini para sıkıntısı olmadan sağlamak. * iyi, temiz bakmak. |
gül gibi geçinmek (veya yaşamak) | * çok iyi anlaşmak, geçinmek. * pek genişolmayan bir imkânla rahat, sıkıntısız yaşamak. |
gül rengi | * Gül renginde olan. |
gül suyu | * Gül yağıelde edilmesi sırasında yan ürün olarak elde edilen kokulu ve renksiz sıvı. |
gül üstüne gül koklamamak | * bir sevgili üstüne bir ikincisini sevmemek. |
gül yağcı | * Gül yağıçıkaran veya satan kimse. |
gül yağcılık | * Gül yağıçıkarma veya satma işi. |
gül yağı | * Güllerin imbikten çekilmesiyle elde edilen gül suyunun üstünde toplanan kokulu yağ. |
Kategoriler