Habeşî | * Habeş. |
habip | * Sevilen, sevgili. * Hz. Muhammet. |
habis | * Kötü, alçak, soysuz (kimse). * (bazıhastalıklar veya urlar için) Kötücül. |
habislik | * Habis olma durumu. |
habitat | * Yerleşme, oturma. * Bitkinin doğal olarak yetiştiği yer, yurt. |
habitus | * Bitkinin yerindeki durumu, dallanması, köklerinin toprak içerisindeki dağılmasını belirten morfolojik görünüş. |
hac | * Genellikle tek tanrılıdinlerde kutsal olarak tanınan yerlerin, o dinden olanlarca yılın belli aylarında ziyaret edilmesi. * İslâmın beşşartından biri olan, Müslümanlarca zilhicce ayında Mekke’de yapılan Kâbe’yi ziyaret ve tavaf töreni. |
hacamat | * Vücudun herhangi bir yerini hafifçe çizip, üzerine boynuz, bardak veya şişe oturtarak kan alma. * Hafif yaralama. |
hacamat baltası | * Hacamat için kullanılan kesici küçük araç. |
hacamat etmek (veya yapmak) | * hacamat yoluyla kan almak. * hafifçe yaralamak. |
hacamat şişesi | * Hacamat yapmak için kullanılan ağzıdibinden dar şişe. |
hacamatçı | * Hacamat yapan kimse. |
hacamatlama | * Hacamatlamak işi. |
hacamatlamak | * Hacamat etmek, hacamat yapmak. * Hafifçe yaralamak. |
hacca gitmek | * Müslümanlar hac amacıyla Mekke’ye gitmek. * Hristiyanlar kutsal sayılan yerlere gitmek. |
haccetme | * Haccetmek işi. |
haccetmek | * Müslümanlıkta hac zamanında Kâbe’yi ziyaret ve tavaf etmek. * Hristiyanlar kutsal sayılan yerlere gitmek. |
hacet | * Herhangi bir şey için gerekli olma; gereklilik, lüzum. * Tanrı’dan veya kutsal sayılan kişiden beklenen dilek. * Abdest (küçük veya büyük). * İhtiyaç duyulan şey, gerekli şey. |
hacet dilemek | * istekte bulunmak. |
hacet görmek | * gerekli bulmak, gerekli saymak. * ayak yoluna gitmek. |
hacet kalmamak | * gereği olmamak. |
hacet kapısı | * Dua etmek veya dilekte bulunmak için önünde durulan türbenin kapısı(penceresi). |
hacet penceresi | * Bkz. hacet kapısı. |
hacet tepesi | * Üzerinde yapılan duanın kabul olunacağına inanılan tepe. |
hacet yeri | * Ayak yolu, abdesthane. |
hacet yok | * gerekliği yok, gerekli değil, istemez. |
haceti olmak | * ayak yoluna gitmesi gerekmek. |
hacetini yapmak | * küçük veya büyük abdest etmek. |
hacı | * Din buyruklarınıyerine getirmek için hacca gitmişMüslüman. * Kudüs’ü, Efes’i veya başka kutsal bir yeri ziyaret etmişolan Hristiyan. |
hacı bekler gibi beklemek | * büyük bir sabırsızlıkla beklemek. |
hacıdevesi | * Tek hörgüçlü deve. |
hacıfışfış | * Arap halkından olanlar için kullanılan alaylısöz. |
hacı olmak | * hacca gidip, haccın gereklerini yapmak. |
hacıyağı | * Gül yağından çıkarılan, hacıların süründüğü özel koku. |
hacıağa | * Büyük şehirlerde gereksiz, yersiz çok para harcayan taşralızengin. |
hacıağalık | * Hacıağa olma durumu. |
hacıağalık etmek | * gereksiz yere, gösterişiçin bol para harcamak. |
hacı bektaştaşı | * Balgam taşı. |
hacılar bayramı | * Kurban bayramı. |
hacılar kuşağı | * Gök kuşağı. |
hacılaryolu | * Samanyolu. |
hacılık | * Hacı olma durumu. |
hacısıhocası | * kim varsa, herkes, hepsi. |
hacıyatmaz | * Yere nasıl bırakılırsa bırakılsın, dibinde bulunan ağırlık sebebiyle dik bir durum alan oyuncak. * Çıkarları için, güç durumlarda kişiliğinden özveride bulunarak kendini çabucak toparlamayı beceren kimse. |
hacıyolu | * Bkz. hacılaryolu. |
hacim | * Bir cismin uzayda doldurduğu boşluk, oylum, cirim, sıygı. |
hacimli | * Hacmi olan, oylumlu. |
hacimlice | * Biraz hacimli, oylumluca. |
hacimsiz | * Hacmi olmayan, oylumsuz. * Borsada gerçekleştirilen yetersiz tutarda alım satım. |
hacir | * Kısıt, kısıtlılık. |
Kategoriler