hafiften | * Hafifçe, belli belirsiz, yavaşyavaş. |
hafiften almak | * önemsiz bulup üzerine düşmemek, yeterince ilgilenmemek. |
hafit | * Erkek torun. |
hafiye | * Özel soruşturmalarla edindiği bilgileri ilgililere ileten kimse, detektif. |
hafiyelik | * Hafiye olma durumu veya hafiyenin görevi. |
hafniyum | * Atom numarası72, atom ağırlığı178,6 olan, az rastlanır bir element. KısaltmasıHf. |
hafriyat | * Kazı. |
hafriyatçı | * Hafriyat işi ile uğraşan kimse. |
hafriyatçılık | * Hafriyatçının işi veya mesleği. |
hafta | * Birbiri ardınca gelen yedi günlük dönem. |
hafta arası | * Hafta içi her gün. |
hafta arasında (veya içinde) | * iki pazar arasındaki günlerde. |
hafta başı | * Haftanın ilk günü; genellikle pazartesi. |
hafta içi | * Haftanın her günü. |
hafta sekiz, gün dokuz | * tedirgin edercesine sık sık. |
hafta sonu | * Haftanın son günleri, genellikle cumartesi ve pazar. |
haftalık | * Haftada bir kez yapılan veya yayımlanan. * Herhangi bir hafta süren. * Haftada bir ödenen para. |
haftalıkçı | * Ücretini haftadan haftaya alan (kimse). |
haftalıklı | * Ücretini haftadan haftaya alan (kimse). |
haftaym | * Futbolda 45’er dakikalık iki dönemin her biri, yarı. * Bu iki dönem arasında kalan 15 dakikalık dinlenme süresi, ara. |
hah | * Olması istenen veya beklenen bir şey olur olmaz duyulan sevinci ve onama duygusunu anlatır. |
hah şöyle | * yapılan bir işin beğenildiğini anlatır. |
haham | * “hikmet” Yahudi din adamı. |
hahambaşı | * Bir ülkedeki Yahudi topluluğunun dinî başkanı. |
hahambaşılık | * Hahambaşının görevi veya hahambaşına yardımcı olan teşkilât. |
hahamhane | * Hahambaşının çalıştığıyer. |
hahamlık | * Hahamın unvanıve görevi. |
hahha hahhah | * Alaylıyapmacıklı gülüş. |
hahnyum | * Atom numarası105 olan, kaliforniyum atomlarının, azot çekirdekleriyle bombardımanından elde edilmiş yapay element, nilsbohryum. KısaltmasıHa. |
hail | * Engel. |
haile | * Çok acıklı olay. * Manzum biçimde yazılmıştrajedi. |
hain | * Hıyanet eden (kimse). * Zarar vermekten, üzmekten veya kötülük yapmaktan hoşlanan (kimse). * Bazen sitemli bir seslenme olarak kullanılır. * Kötü bir niyet taşıyan. |
hain hain | * Kötü bir biçimde. |
haince | * Hain bir anlam taşıyan. * Hain bir biçimde. |
hainleşme | * Hainleşmek işi. |
hainleşmek | * Haince davranır olmak. |
hainlik | * Hain olma durumu veya haince davranış. |
hainlik etmek | * (birine) haince davranmak, kötülük etmek. |
haiz | * Bir şeyi olan, elinde bulunduran, taşıyan. |
haiz olmak | * elinde bulundurmak, uygun olmak, taşımak. |
haje | * Afrika’da yaygın kobra türü (Naja haje). |
Hak | * Tanrı’nın adlarından biri. |
hak | * Adalet. * Adaletin, hukukun gerektirdiği veya birine ayırdığışey, kazanç. * Dava veya iddiada gerçeğe uygunluk, doğruluk. * Geçmişve harcanmışemek. * Pay. * Emek karşılığıücret. * Doğru, gerçek. |
hak | * Maden, ağaç, taşüzerine elle yazıveya şekil oyma. * Kâğıttaki yazıyıkazıma. |
hâk | * Toprak. |
Hak dini | * İslâmiyet. |
hak ediş | * Bir üretim veya yapım sırasında hak edilmişdurum veya para. |
hak etmek | * bir emek karşılığıhakkı olan şeyi elde etmek, hak kazanmak. * lâyık olduğu (kötü) karşılığı almak. * bir başarıdolayısıyla ödüllendirilmek. |
hak getire | * yoktur, bulunmaz, ne arar. |
hâk ile yeksan etmek (veya olmak) | * (yapı, şehir vb. için) temelinden yıkıp harap etmek (veya olmak), bütünüyle ortadan kaldırmak (veya kalkmak). |
Kategoriler