Kategoriler
H SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük H Sayfa 9

hâli tavrıyerinde * durumu, görünüşü, davranışıdüzgün.
hâli üzere * olduğu gibi.
hâli vakti yerinde * paraca durumu iyi, zengince.
haliç * Koy, körfez.
* Gelgit olayının belirgin olduğu yerlerde, bu olaydan doğan akıntıların etki yaptığıkıyılarda akarsu
ağızlarının huni biçiminde genişlemişdurumu.
halife * Hz. Muhammed’in vekili olarak Müslümanların imamlığınıve şeriatın koruyuculuğunu yapmakla görevli
kimse.
* Hükümdar.
* Osmanlıpadişahlarının kullandıklarıunvanlardan biri.
* Babıali kalemlerinde kâtip.
* Çok iyi yetişmiş, eğitilmişkimse.
halifelik * Halifenin görevi, hilâfet.
* Halife niteliği ve makamı.
* Halifenin egemenliği altındaki ülkeler.
hâlihazır * Şimdiki durum, bugünkü durum.
hâlihazırda * Bu günlerde, son zamanlarda.
* Şimdi, şu anda.
halik * Yaratıcı, yaratan, yoktan var eden.
* öz. (büyük H ile) Yaradan, Tanrı.
Halil İbrahim bereketi * İbrahim Peygamber’i işaretle bolluk, refah anlatır.
halile * Doğu Hindistan’da yetişen bir bitki (Terminalia citrina).
halim * (insanlar için) Yumuşak huylu.
halim selim * Yumuşak ve doğru (kimse).
hâlinde * (görünümünde) olarak.
hâline bakmamak * kendisinin ne durumda olduğunu düşünmeden gücünü aşan işlere kalkışmak.
hâline gelmek * gibi olmak.
hâline köpekler gülüyor * çok kötü bir duruma düşenler için kullanılır.
hâlini almak * herhangi bir duruma gelmek.
halis * Katışık olmayan, katışıksız, saf.
halis muhlis * Katışıksız, eksiksiz, öz.
halisane * Her türlü çıkar düşüncesinden uzak olarak, temiz yürekle, içtenlikle.
halisüddem * Katışıksız, saf kan.
halita * Alaşım.
* Birden çok ögeden oluşmuşkarmaşık bir bütün.
haliyle * Olduğu gibi.
* Olağan bir sonuç olarak, ister istemez.
halk * Aynıülkede yaşayan, aynıuyrukta olan insan topluluğu.
* Aynısoydan gelen, ayrıülkelerin uyruğu olarak yaşayan insan topluluğu.
* Bir ülke içerisinde yaşayan değişik soylardan insan topluluklarının her biri.
* Belli bir bölgede veya çevrede yaşayanların bütünü.
* Yöneticilere göre bir ülkedeki yurttaşların bütünü.
* Aydınların dışında kalan topluluk.
halk * Yaratma.
halk adamı * İçinden çıktığıhalk kesiminin bütün özelliklerini yakından bilen, halk tarafından sevilen kimse.
halk ağzı * Aynılehçe içinde daha küçük ayrılıklar gösteren ve belli yerleşim bölgelerine özgü olan konuşma dili.
halk avcılığı * Demagoji.
halk avcısı * Demagog.
halk bilgisi * Halk biliminin, çevreyi oluşturan canlı, cansız doğal nesnelerle ilgili inanç ve uygulamalarıkonu alan dalı.
halk bilimci * Halk bilimiyle ilgili araştırma, derleme, incelemeler yapan kimse, folklorcu.
halk bilimi * Bir ülkede yaşayan halkın kültür ürünlerini, sözlü edebiyatını, geleneklerini, törelerini, inançlarını,
mutfağını, müziğini, oyunlarını, halk hekimliğini vb. ni inceleyerek, bunların birbirleriyle ilişkilerini belirten; kaynak,
evrim, yayılım, değişim, etkileşim gibi sorunlarınıçözmeye, sonuç, kural, kuram ve yasaları bulmaya çalışan bilim dalı,
folklor, halkiyat.
halk bilimsel * Halk bilimi ile ilgili, folklorik.
halk dili * Halk ağızlarından ortak dile geçerek, ortak dildeki karşılığı ile birlikte dile bir çeşni katmak üzere yaygın bir
biçimde kullanılan ağız özelliklerinin bütünü.
halk edebiyatı * Adı belli olan veya olmayan kimselerin, halk ozanlarının yarattıklarışiir, destan ve hikâye gibi edebiyat
türlerine verilen ad.
halk etmek * yaratmak.
halk evi * Halk evleri kuruluşunun görev yaptığıyapı.
halk evleri * Halkıeğitip millî birliğe ve ülküye yöneltmek amacıyla kurulmuşolan kuruluşlar.
halk matinesi * Tiyatro, sinema vb. eğlence yerlerinin düzenledikleri ucuz matine.
halk müziği * Yazılıhiçbir kurala dayanmadan, yalnızca işitme yoluyla kuşaktan kuşağa aktarılan, halkın ortak malı olan
geleneksel müzik türü.
halk odası * Küçük yerleşim bölgelerinde toplu görüşme için yapılmışküçük yer, oda.
halk okulu * Halk için gerekli olan bilgilerin verildiği okul.
halk oylaması * Büyük bir topluluğun türlü siyasî ve toplumsal sorunlar karşısında olumlu veya olumsuz görüşünü
belirlemek için başvurulan oylama, referandum.
halk ozanı * Halk içinde yetişen, deyişlerini genellikle sazla söyleyen, sözlü şiir geleneğine bağlı ozan, âşık.
halk yardakçılığı * Halkıkışkırtma işi, tahrikçilik.
halk yardakçısı * Halkıkışkırtan, halkıkötü yola sevkeden kimse.
halka * Çeşitli metallerden veya tahtadan yapılmışçember.
* Çember biçiminde çeşitli nesnelerden yapılmıştutturma aracı.
* Değerli metallerden yapılan çember biçimindeki süs eşyası.
* Su gibi sıvıların içine katı bir nesnenin düşmesiyle oluşan, gittikçe büyüyerek açılan çembere benzeyen
biçim.
* Çember biçiminde dizilmiştopluluk.
* Uykusuzluk, yorgunluk, üzüntü gibi sebeplerle göz altında beliren koyuluk.
* Bir tür ufak, yağlıve tuzlu simit.
* Yerden yüksekliği ayarlanabilen aralıklara asılı iki halatın uçlarına takılan 18 cm çapında, 28 mm
kalınlığında tahta veya deri kaplı iki demir halkadan oluşan asılma araçlarından her biri.
halka (veya âleme) verir talkını(telkini), kendi yutar salkımı * verdiği öğüde kendi uymayan kimseler için kullanılır.
halka dizilişli * Aynıeksen çevresinde dizilmiş.

Bir yanıt yazın