hâli tavrıyerinde | * durumu, görünüşü, davranışıdüzgün. |
hâli üzere | * olduğu gibi. |
hâli vakti yerinde | * paraca durumu iyi, zengince. |
haliç | * Koy, körfez. * Gelgit olayının belirgin olduğu yerlerde, bu olaydan doğan akıntıların etki yaptığıkıyılarda akarsu ağızlarının huni biçiminde genişlemişdurumu. |
halife | * Hz. Muhammed’in vekili olarak Müslümanların imamlığınıve şeriatın koruyuculuğunu yapmakla görevli kimse. * Hükümdar. * Osmanlıpadişahlarının kullandıklarıunvanlardan biri. * Babıali kalemlerinde kâtip. * Çok iyi yetişmiş, eğitilmişkimse. |
halifelik | * Halifenin görevi, hilâfet. * Halife niteliği ve makamı. * Halifenin egemenliği altındaki ülkeler. |
hâlihazır | * Şimdiki durum, bugünkü durum. |
hâlihazırda | * Bu günlerde, son zamanlarda. * Şimdi, şu anda. |
halik | * Yaratıcı, yaratan, yoktan var eden. * öz. (büyük H ile) Yaradan, Tanrı. |
Halil İbrahim bereketi | * İbrahim Peygamber’i işaretle bolluk, refah anlatır. |
halile | * Doğu Hindistan’da yetişen bir bitki (Terminalia citrina). |
halim | * (insanlar için) Yumuşak huylu. |
halim selim | * Yumuşak ve doğru (kimse). |
hâlinde | * (görünümünde) olarak. |
hâline bakmamak | * kendisinin ne durumda olduğunu düşünmeden gücünü aşan işlere kalkışmak. |
hâline gelmek | * gibi olmak. |
hâline köpekler gülüyor | * çok kötü bir duruma düşenler için kullanılır. |
hâlini almak | * herhangi bir duruma gelmek. |
halis | * Katışık olmayan, katışıksız, saf. |
halis muhlis | * Katışıksız, eksiksiz, öz. |
halisane | * Her türlü çıkar düşüncesinden uzak olarak, temiz yürekle, içtenlikle. |
halisüddem | * Katışıksız, saf kan. |
halita | * Alaşım. * Birden çok ögeden oluşmuşkarmaşık bir bütün. |
haliyle | * Olduğu gibi. * Olağan bir sonuç olarak, ister istemez. |
halk | * Aynıülkede yaşayan, aynıuyrukta olan insan topluluğu. * Aynısoydan gelen, ayrıülkelerin uyruğu olarak yaşayan insan topluluğu. * Bir ülke içerisinde yaşayan değişik soylardan insan topluluklarının her biri. * Belli bir bölgede veya çevrede yaşayanların bütünü. * Yöneticilere göre bir ülkedeki yurttaşların bütünü. * Aydınların dışında kalan topluluk. |
halk | * Yaratma. |
halk adamı | * İçinden çıktığıhalk kesiminin bütün özelliklerini yakından bilen, halk tarafından sevilen kimse. |
halk ağzı | * Aynılehçe içinde daha küçük ayrılıklar gösteren ve belli yerleşim bölgelerine özgü olan konuşma dili. |
halk avcılığı | * Demagoji. |
halk avcısı | * Demagog. |
halk bilgisi | * Halk biliminin, çevreyi oluşturan canlı, cansız doğal nesnelerle ilgili inanç ve uygulamalarıkonu alan dalı. |
halk bilimci | * Halk bilimiyle ilgili araştırma, derleme, incelemeler yapan kimse, folklorcu. |
halk bilimi | * Bir ülkede yaşayan halkın kültür ürünlerini, sözlü edebiyatını, geleneklerini, törelerini, inançlarını, mutfağını, müziğini, oyunlarını, halk hekimliğini vb. ni inceleyerek, bunların birbirleriyle ilişkilerini belirten; kaynak, evrim, yayılım, değişim, etkileşim gibi sorunlarınıçözmeye, sonuç, kural, kuram ve yasaları bulmaya çalışan bilim dalı, folklor, halkiyat. |
halk bilimsel | * Halk bilimi ile ilgili, folklorik. |
halk dili | * Halk ağızlarından ortak dile geçerek, ortak dildeki karşılığı ile birlikte dile bir çeşni katmak üzere yaygın bir biçimde kullanılan ağız özelliklerinin bütünü. |
halk edebiyatı | * Adı belli olan veya olmayan kimselerin, halk ozanlarının yarattıklarışiir, destan ve hikâye gibi edebiyat türlerine verilen ad. |
halk etmek | * yaratmak. |
halk evi | * Halk evleri kuruluşunun görev yaptığıyapı. |
halk evleri | * Halkıeğitip millî birliğe ve ülküye yöneltmek amacıyla kurulmuşolan kuruluşlar. |
halk matinesi | * Tiyatro, sinema vb. eğlence yerlerinin düzenledikleri ucuz matine. |
halk müziği | * Yazılıhiçbir kurala dayanmadan, yalnızca işitme yoluyla kuşaktan kuşağa aktarılan, halkın ortak malı olan geleneksel müzik türü. |
halk odası | * Küçük yerleşim bölgelerinde toplu görüşme için yapılmışküçük yer, oda. |
halk okulu | * Halk için gerekli olan bilgilerin verildiği okul. |
halk oylaması | * Büyük bir topluluğun türlü siyasî ve toplumsal sorunlar karşısında olumlu veya olumsuz görüşünü belirlemek için başvurulan oylama, referandum. |
halk ozanı | * Halk içinde yetişen, deyişlerini genellikle sazla söyleyen, sözlü şiir geleneğine bağlı ozan, âşık. |
halk yardakçılığı | * Halkıkışkırtma işi, tahrikçilik. |
halk yardakçısı | * Halkıkışkırtan, halkıkötü yola sevkeden kimse. |
halka | * Çeşitli metallerden veya tahtadan yapılmışçember. * Çember biçiminde çeşitli nesnelerden yapılmıştutturma aracı. * Değerli metallerden yapılan çember biçimindeki süs eşyası. * Su gibi sıvıların içine katı bir nesnenin düşmesiyle oluşan, gittikçe büyüyerek açılan çembere benzeyen biçim. * Çember biçiminde dizilmiştopluluk. * Uykusuzluk, yorgunluk, üzüntü gibi sebeplerle göz altında beliren koyuluk. * Bir tür ufak, yağlıve tuzlu simit. * Yerden yüksekliği ayarlanabilen aralıklara asılı iki halatın uçlarına takılan 18 cm çapında, 28 mm kalınlığında tahta veya deri kaplı iki demir halkadan oluşan asılma araçlarından her biri. |
halka (veya âleme) verir talkını(telkini), kendi yutar salkımı | * verdiği öğüde kendi uymayan kimseler için kullanılır. |
halka dizilişli | * Aynıeksen çevresinde dizilmiş. |
Kategoriler