halûk | * Temiz huylu, iyi ahlâklı. |
halvet | * Issız yerde yalnız kalma. * Issız ve kapalıyer. * Hamamlarda çok sıcak küçük yer. |
halvet gibi | * çok sıcak (yer, oda). |
halvet olmak | * görüşmek için yalnız kalıp içeriye kimseyi sokmamak. |
halvethane | * Eski saraylarda girilmesi yasak olan oda. * Eski tekkelerde dervişlerin yalnızca ibadet etmek ve çile doldurmak için kapandıkları oda. |
Halvetî | * İbadetlerini tenhada yapan bir tarikat. * Bu tarikattan olan kimse. |
ham | * (meyve için) Yenecek kadar olgun olmayan. * İşlenmemiş(madde). * İdmansız. * Gerçekleşme kolaylığıveya imkânı olmayan. * Kaba, toplum kurallarını bilmeyen, incelmemiş. |
ham besi suyu | * Kökler tarafından topraktan emilip yapraklara kadar çıkan besi suyu. |
ham ervah | * Yersiz, yakışıksız söz ve davranışları olan kimse, çiğadam. |
ham gaz | * İşlenmemişgaz. |
ham hayal | * Gerçekleşmeyecek düşünce veya ümit. |
ham hum | * “Belirsiz birtakım sözler söylemek” anlamına gelen ham hum etmek deyiminde geçer. * Önemsiz, boşsöz. |
ham hum şaralop | * düzenle veya el çabukluğu ile yapılan, kimsenin akıl erdiremediği iş. |
ham madde | * Bir ürün veya mal oluşturmak için gerekli maddelerin işlenmeden önceki doğal durumu. |
ham payı | * Zıvanalı geçmeleri sağlamlaştırmak amacı ile zıvanadan genellikle üçte biri oranında çıkarılan parça. |
hamail | * Omuzdan çapraz olarak bele inen bağ, hamaylı. * Muska. |
hamak | * İki ağaç veya direk arasına asılarak içine yatılan ve sallanabilen, ağdan veya bezden yapılmışyatak, ağyatak. |
hamakat | * Ahmaklık. |
hamal | * Ücretle yük taşıyarak geçinen kimse, taşıyıcı, yükçü. |
hamal camal | * Hamal ve benzeri kimseler. |
hamal semeri | * Arkalık. |
hamal sırığı | * Sırık hamallarının kullandığı ağaç. |
hamala semeri yük olmaz | * insana kendi işi ağır gelmez. |
hamalbaşı | * Hamallara başkanlık eden kimse. |
hamaliye | * Hamal ücreti, hamallık. |
hamallığınıetmek (veya yapmak) | * bir işin önemsiz, fakat ağır ve yorucu yükünü taşımak. |
hamallık | * Hamalın yaptığı iş. * Hamala verilen para, hamaliye. * Kaba ve ağır iş. * Gereksiz yere yüklenme. * Zihni gereksiz bilgilerle doldurma. |
hamam | * Yıkanılacak yer, yunak, ısıdam. |
hamam anası | * Kadınlar hamamında natırlarıyöneten kadın. * İri yarı, güçlü ve şişman kadın. |
hamam bohçası | * Kadınların çarşıhamamına giderken çamaşırlarınıveya eşyalarınıkoyduğu bohça. |
hamam böceği | * Hamam böceğigillerden, temiz tutulmayan yerlerde üreyen zararlı bir böcek (Blatta orientalis). |
hamam böceğigiller | * Düz kanatlılar takımına giren, örnek hayvanıhamam böceği olan bir familya. |
hamam gibi | * pek sıcak. |
hamam kesesi | * Hamamda kiri çıkarmak için kullanılan kıldan veya kenevirden örülmüşele geçebilen kese. |
hamam otu | * Vücuttaki gereksiz kıllarıalmak için çamur kıvamına getirilip sürülen toz. |
hamam takımı | * Hamamda kullanılan havlu, kese, tas gibi gerekli araçlar. |
hamam tası | * Banyo ve hamamlarda çeşmeden veya kurnadan su alıp dökünmeye yarayan yayvan kap. |
hamam yapmak | * yıkanmak. |
hamama giren terler | * bir işe girişen kimse, o işin güçlüklerini veya masraflarını göze almalıdır. |
hamamcı | * Hamam işleten kimse. |
hamamcı olmak | * gusül abdesti alması gerekmek. |
hamamcılık | * Hamamcı olma durumu veya hamamcının yaptığı iş. |
hamamın namusunu kurtarmak | * görünüşünü kurtarmaya yönelen birtakım yetersiz çarelere başvurarak kötü bilinen bir yere onur kazandırmaya çalışmak. |
hamamlık | * Bazıevlerde yıkanmak için ayrılmış, çoğunlukla içi ve yanlarıçinko kaplı, dolaba benzer yer. |
hamarat | * Ev işlerinde çok çalışan ve becerikli kadın. |
hamaratça | * Hamarat bir biçimde, hamarat gibi. |
hamaratlaşma | * Hamaratlaşmak işi. |
hamaratlaşmak | * Hamarat duruma gelmek, hamarat olmak. |
hamaratlık | * Hamarat olma durumu. |
hamarattaze | * Çalışkan, becerikli (olan). |
Kategoriler