Kategoriler
H SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük H Sayfa 15

hap * Kolayca yutulabilmesi için küçük toparlak durumuna getirilmişilâç.
* Bir içimlik afyon.
hap * (çocuk dilinde) Yutma sesi.
hap etmek * yemek, yutmak.
hapaz * Avuç.
hapazlama * Hapazlamak işi.
hapazlamak * Avuçlamak.
hapçı * Afyon vb. uyuşturuculara alışmışolan (kimse).
hapçılık * Uyuşturucu madde özelliği taşıyan haplara düşkün olma durumu.
hapıyutmak * kötü bir duruma düşmek.
hapır hapır, hapır hupur * İştahlıve gürültülü bir biçimde (yemek).
hapis * Bir yere kapatıp salıvermeme.
* Yasalara göre suçu belirlenen bir kimseyi ceza evine koyma cezası.
* Cezaya çarptırılmışsuçluların kapatıldıklarıyer, ceza evi, hapishane.
* Ceza evine kapatılmışkimse, mahpus.
* Pullarısalıvermemek, kapatmak temeline dayanan bir çeşit tavla oyunu.
hapis giymek * hapis cezasına çarptırılmak.
hapis yatmak * hükümlü olduğu süreyi hapishanede geçirmek.
hapishane * Hapis cezasına çarptırılanların kapatıldıklarıyer, dam, ceza evi, kodes.
hapishane kaçkını * suçlu olup da henüz tutuklanmamışkimse.
* kötü, serseri, hoyrat kimse.
hapislik * Hapiste bulunma durumu veya süresi.
haploit * Olgun bir üreme hücresinde bulunan kromozom takımı.
haploloji * Bkz. Orta hece yutumu.
hapsedilme * Hapsedilmek işi.
hapsedilmek * Hapsetmek işi yapılmak.
hapsetme * Hapsetmek işi.
hapsetmek * Bir suçluyu hapishaneye koymak.
* Bir yere kapatıp salıvermemek.
* Bir kimseyi veya bir şeyi boşu boşuna tutmak, alıkoymak.
hapsettirme * Hapsettirmek işi.
hapsettirmek * Hapsedilmesine yol açmak.
hapşırık * Aksırık.
hapşırıklı * Aksırıklı.
hapşırma * Hapşırmak işi, aksırma.
hapşırmak * Aksırmak.
hapşırtma * Hapşırtmak işi.
hapşırtmak * Aksırtmak.
hapşu * Hapşırma sesi.
hapt * “Bir tartışmada karşısındakini susturmak ve karşılık veremez duruma getirmek” anlamında haptetmek
birleşik fiilinde geçer.
haptetme * Haptetmek işi.
haptetmek * Karşısındakini susturmak, cevap veremez durumunda bırakmak.
har * Birtakım ikileme ve deyimlerde çeşitli anlamlarla geçer.
har * Sıcak, kızgın, yakıcı.
har gür * tartışıp çekişme, tartışıp çekişerek.
har gür * Bkz. har.
har har * Gürültülü, bol ve sürekli olarak.
har hur * karışıklık ve anlaşmazlık.
har hur * Bkz. har.
har vurup harman savurmak * düşüncesizce ve hesapsızca harcamak, bol bol harcayıp tüketmek.
hara * At üretilen çiftlik, aygır deposu.
hara * Hare.
harabat * Yıkıntılar, harabeler, viraneler.
* (Divan edebiyatında) İçkili eğlence yeri, meyhane.
harabatî * Maddî şeylere değer vermediği için üstüne başına özenmeyen, dağınık, derbeder.
* Vaktini meyhanelerde veya zevk ve sefada geçiren (kimse).
harabatîlik * Harabatî olma durumu, dağınıklık, derbederlik.
harabe * Eski çağlardan kalmışşehir veya yapı, ören, kalıntı.
* Yıkılmışveya yıkılmaya yüz tutmuşyapı, yıkı.
harabelik * Harap olmuşyer, ören.
haraca bağlamak * bir kimseyi belli zamanlarda kendisine belli miktarda para vermeye zorlamak.

Bir yanıt yazın