has un | * Kepeğinden bütünüyle ayrılmış birinci sınıf un. |
hasa | * Bkz. hasse. |
Hasanpaşa köftesi | * Fırında kaşar ve maydanoz, soğan karışımı ile hazırlanan sosla pişirilen köfte. |
hasar | * Herhangi bir olayın yol açtığı, kırılma, dökülme, yıkılma gibi zarar. |
hasara uğramak | * zarar görmek, yıkılmak, harap olmak. |
hasarlı | * Hasara uğramış. |
hasat | * Ürün kaldırma, ekin biçme işi. * Bu biçimde toplanmışürün. |
hasatçı | * Ürün kaldırma, toplama, ekin biçme işi ile uğraşan kimse. |
hasatçılık | * Hasatçı olma durumu. * Hasatçının işi. |
hasbelkader | * Rastlantısonucu olarak, tesadüfen. |
hasbetenlillâh | * Tanrı için, Tanrıuğruna, Tanrırızası için, hiçbir karşılık beklemeksizin. |
hasbıhâl | * Söyleşi, sohbet. |
hasbıhâl etmek | * söyleşmek, karşılıklıkonuşmak, sohbet etmek. |
hasbî | * Gönüllü ve karşılıksız yapılan. * Sebepsiz. |
hasbî geçmek | * (bir şeye) önem vermemek, ilgi göstermemek, kısa kesmek. |
hasbîlik | * Gönüllü ve karşılıksız işyapma, gönüllülük. |
hasebi nesebi | * Soyu sopu. |
hasebiyle | * Dolayısıyla, …-dan / -den ötürü. |
haseki | * OsmanlıDevletinde bir görevde eskimişolanlara verilen unvan. * Bostancı ocağının küçük dereceli subayları. * Osmanlısarayında karavaşlar arasından seçilen padişah gözdesi. |
haseki sultan | * Padişahtan çocuğu olan karavaş. |
hasekiküpesi | * Düğün çiçeğigillerden bir süs bitkisi (Aquilegia). |
hasenat | * Yararlı, iyi, güzel işler. |
hasep | * Kişisel özellikler, nitelikler. |
haset | * Kıskançlık, çekememezlik, günü. |
haset etmek | * kıskanmak, çekememek, günülemek. |
hasetçi | * Kıskanç, günücü. |
hasetlenme | * Hasetlenmek işi. |
hasetlenmek | * Kıskanmak, çekememek. |
hasetli | * Haset dolu. |
hasetlik | * Haset olma durumu, hasetçi davranış, kıskançlık, günücülük. |
hasıl | * Yeni başak tutmaya başlamışyeşil ekin. |
hâsıl | * Olan, ortaya çıkan; görünen. |
hâsıl olmak | * ortaya çıkmak, türemek. |
hâsıla | * Bir işten elde edilen sonuç. |
hâsılat | * Ürün. * Gelir, kazanç. |
hâsılatlı | * Gelir getiren; ürün veren. |
hâsılı | * Sözün kısası, kısacası. |
hâsılıvelkelâm | * Sözün kısası, kısacası, özetlersek. |
hâsılıkelâm | * Bkz. hâsılıvelkelâm. |
hasım | * Düşman, yağı. * Bir oyun, dava veya yarışta karşıtaraf. |
hasımca | * Hasım gibi davranarak. |
hasımlık | * Hasım olma durumu. * Düşmanlık, yağılık. |
hasır | * Saz, kabuk, yaprak gibi bir bitki maddesiyle örülmüştaban veya tavan örtüsü. * Tamamıveya bir bölümü böyle bir örgüden yapılmışolan. |
hasır | * Ayırma, (bir şeyi) özgü kılma. |
hasır otu | * Hasır otugillerden, bataklıklarda yetişen düz, ince uzun ve dayanıklı olan yapraklarıkıtık yapmaya, hasır ve zembil örmeye yarayan bir saz, zembil otu, semerci sazı, su kamışı, kofa, kiliz (Typha). |
hasır otugiller | * Su kıyılarında yetişen, örneği hasır otu olan bir bitki familyası. |
hasıraltı | * “Bir işi isteyerek, bilerek ve haksız olarak yürütmemek, örtbas etmek” anlamında hasıraltıetmek deyiminde geçer. |
hasırcı | * Hasır ören veya satan kimse. |
hasırcılık | * Hasır örme zanaatıveya satma işi. |
hasırlama | * Hasırlamak işi. |
Kategoriler