Kategoriler
H SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük H Sayfa 20

has un * Kepeğinden bütünüyle ayrılmış birinci sınıf un.
hasa * Bkz. hasse.
Hasanpaşa köftesi * Fırında kaşar ve maydanoz, soğan karışımı ile hazırlanan sosla pişirilen köfte.
hasar * Herhangi bir olayın yol açtığı, kırılma, dökülme, yıkılma gibi zarar.
hasara uğramak * zarar görmek, yıkılmak, harap olmak.
hasarlı * Hasara uğramış.
hasat * Ürün kaldırma, ekin biçme işi.
* Bu biçimde toplanmışürün.
hasatçı * Ürün kaldırma, toplama, ekin biçme işi ile uğraşan kimse.
hasatçılık * Hasatçı olma durumu.
* Hasatçının işi.
hasbelkader * Rastlantısonucu olarak, tesadüfen.
hasbetenlillâh * Tanrı için, Tanrıuğruna, Tanrırızası için, hiçbir karşılık beklemeksizin.
hasbıhâl * Söyleşi, sohbet.
hasbıhâl etmek * söyleşmek, karşılıklıkonuşmak, sohbet etmek.
hasbî * Gönüllü ve karşılıksız yapılan.
* Sebepsiz.
hasbî geçmek * (bir şeye) önem vermemek, ilgi göstermemek, kısa kesmek.
hasbîlik * Gönüllü ve karşılıksız işyapma, gönüllülük.
hasebi nesebi * Soyu sopu.
hasebiyle * Dolayısıyla, …-dan / -den ötürü.
haseki * OsmanlıDevletinde bir görevde eskimişolanlara verilen unvan.
* Bostancı ocağının küçük dereceli subayları.
* Osmanlısarayında karavaşlar arasından seçilen padişah gözdesi.
haseki sultan * Padişahtan çocuğu olan karavaş.
hasekiküpesi * Düğün çiçeğigillerden bir süs bitkisi (Aquilegia).
hasenat * Yararlı, iyi, güzel işler.
hasep * Kişisel özellikler, nitelikler.
haset * Kıskançlık, çekememezlik, günü.
haset etmek * kıskanmak, çekememek, günülemek.
hasetçi * Kıskanç, günücü.
hasetlenme * Hasetlenmek işi.
hasetlenmek * Kıskanmak, çekememek.
hasetli * Haset dolu.
hasetlik * Haset olma durumu, hasetçi davranış, kıskançlık, günücülük.
hasıl * Yeni başak tutmaya başlamışyeşil ekin.
hâsıl * Olan, ortaya çıkan; görünen.
hâsıl olmak * ortaya çıkmak, türemek.
hâsıla * Bir işten elde edilen sonuç.
hâsılat * Ürün.
* Gelir, kazanç.
hâsılatlı * Gelir getiren; ürün veren.
hâsılı * Sözün kısası, kısacası.
hâsılıvelkelâm * Sözün kısası, kısacası, özetlersek.
hâsılıkelâm * Bkz. hâsılıvelkelâm.
hasım * Düşman, yağı.
* Bir oyun, dava veya yarışta karşıtaraf.
hasımca * Hasım gibi davranarak.
hasımlık * Hasım olma durumu.
* Düşmanlık, yağılık.
hasır * Saz, kabuk, yaprak gibi bir bitki maddesiyle örülmüştaban veya tavan örtüsü.
* Tamamıveya bir bölümü böyle bir örgüden yapılmışolan.
hasır * Ayırma, (bir şeyi) özgü kılma.
hasır otu * Hasır otugillerden, bataklıklarda yetişen düz, ince uzun ve dayanıklı olan yapraklarıkıtık yapmaya, hasır ve
zembil örmeye yarayan bir saz, zembil otu, semerci sazı, su kamışı, kofa, kiliz (Typha).
hasır otugiller * Su kıyılarında yetişen, örneği hasır otu olan bir bitki familyası.
hasıraltı * “Bir işi isteyerek, bilerek ve haksız olarak yürütmemek, örtbas etmek” anlamında hasıraltıetmek deyiminde
geçer.
hasırcı * Hasır ören veya satan kimse.
hasırcılık * Hasır örme zanaatıveya satma işi.
hasırlama * Hasırlamak işi.

Bir yanıt yazın