haşlatma | * Haşlatmak işi. |
haşlatmak | * Haşlamak işini yaptırmak. |
haşmet | * Görkem. |
haşmetli | * Görkemli. * Hükümdarlara verilen unvan. |
haşviyat | * Sözde ve yazıda haşiv olan bölümler. |
haşyet | * Korku, korkma. |
hat | * Çizgi. * Yazı. * Ulaşım sağlayan bir taşıtın uğradığıyerlerin bütünü, yol, geçek. * Elektrik akımıtaşıyan tel veya kablo sistemi. * Telefon, telgraf, televizyon gibi araçlarla iletişim sağlayan yol, kanal. * Sınır. * Yüzü biçimlendiren çizgi veya kırışıklık. * Vücut biçimi. |
hat bekçisi | * Demir yolunu, telefon, telgraf hatlarını gözetleyip koruyan görevli kimse. |
hat çekmek | * telefon, telgraf tellerini döşemek veya direklere germek. |
hata | * Yanlış, yanlışlık, yanılgı. * İstemeyerek ve bilmeyerek yapılan yanlış, yanılma, yanılgı. * Suç, günah, kusur. |
hata etmek (veya işlemek) | * yanlışlık yapmak; yanılgıya düşmek. |
hata vuruşu | * Ceza atışı. |
hatalı | * Hatası olan, yanlışlığı bulunan. |
hatasız | * Hatası olmayan, yanlışlığı bulunmayan. |
hataya düşmek | * yanılmak. |
hatıl | * Duvarı berkitmek için taşların arasına yatay olarak yerleştirilen direk. |
hatıllama | * Hatıllamak işi. |
hatıllamak | * Duvarıhatılla güçlendirmek. |
hatır | * Düşünme, akılda tutma, hafıza, zihin, akıl. * Gönül, kalp. * Birine karşıduyulan saygı, sevgi. * Durum, keyif, hâl. |
hatır almak | * Bkz. gönül almak. |
hatır belâsı | * Sevgi, saygıduyulan biri için katlanılan sıkıntı. |
hatır gönül bilmemek (saymamak veya tanımamak) | * saygı, sevgi duyduğu kimsenin gücenmesini bile göze alarak doğru bildiğini yapmak. * kırıcıdavranmak. |
hatır hatır | * Sert şeyler kesilir, yenilir, koparılırken çıkan sesi anlatır. |
hatır hutur | * Bkz. hatır hatır. |
hatır için çiğtavuk yemek | * bir kişiyi gücendirmemek için yapılması güç olan şeyleri bile yapmak. |
hatır senedi | * Gerçek bir ticarî işleme ve bir alacağa dayanmayan, gerçek duruma uymayan, yalnız herhangi bir kişiye para sağlanılmasıamacıyla düzenlenerek imzalanan senet. |
hatır sormak | * Bkz. hâl hatır sormak. |
hatıra | * Geçmişte yaşanmışçeşitli olaylardan belleğin saklandığıher türlü iz, anı. * Andaç, anmalık, yadigâr. |
hatıra (veya hatır ve hayale) gelmemek | * bir şeyin gerçekleşeceğini, olacağınıhiç düşünmemek. |
hatıra defteri | * İçine hatıraların yazıldığıdefter. |
hatırat | * Anılar, andaç. |
hatırı için | * gönlü hoşolsun diye. |
hatırı için | * yüzünden, sebebiyle. |
hatırıkalmak | * gücenmek, kırılmak. |
hatırısayılır | * oldukça çok. * önemli, saygın, saygıdeğer. |
hatırına bir şey gelmesin | * bir düşüncede, sözde veya davranışta kötü bir amaç güdülmediğini anlatır. |
hatırına gelmek | * hatırlamak, aklına gelmek. |
hatırında kalmak | * unutmamak, hatırlamak. |
hatırında olmak | * unutmamışolmak. |
hatırında tutmak | * unutmamak. |
hatırından (veya hatır ve hayalinden) geçmemek | * hiç aklına gelmemek, hiç düşünmemek. |
hatırından çıkmamak | * sevdiği, saydığı birinin isteğini reddetmeyip gönlünü kırmaktan çekinmek. |
hatırınıhoşetmek | * sevindirmek, memnun etmek. |
hatırınıkırmak | * üzmek, gücendirmek. |
hatırınısaymak | * gerekli saygıyı göstermek. |
hatırınısormak | * hâl hatır sormak. |
hatırlama | * Hatırlamak durumuna konu olmak, anımsama. |
hatırlamak | * Bilinip unutulan bir şeyi akla getirmek, anımsamak. |
hatırlanma | * Hatırlanmak durumu, anımsanma. |
hatırlanmak | * Hatırlamak durumuna konu olmak, anımsanmak. |
Kategoriler