hedef olmak | * hoşolmayan herhangi bir davranışa uğramak. |
hedefleme | * Hedeflemek işi. |
hedeflemek | * Hedef yapmak. |
hedeflenmek | * Hedef durumuna gelmek. |
heder | * Karşılığınıalamama, boşa gitme, ziyan olma. |
heder etmek | * boşuna harcamak, ziyan etmek. |
heder olmak | * boşa gitmek, boşuna geçmek. |
hedik | * Kaynatılmış buğday, bulgur, mısır vb. şeyler. |
hediye | * Armağan. * (kutsal kitaplar için) Fiyat. |
hediye etmek | * armağan olarak vermek. |
hediyelik | * Armağan olarak verilecek değerde olan. * Armağan olarak verilmek için hazırlanmışşey. |
hedonist | * Hazcı. |
hedonizm | * Hazcılık. |
hegemonya | * Bir devletin başka bir devlet üzerindeki siyasî üstünlüğü ve baskısı. |
hekim | * İnsanlardaki hastalıklarıteşhis ve onları ilâçlarla veya bazıaraçlarla tedavi eden kimse, doktor, tabip. |
hekimbaşı | * Osmanlıİmparatorluğunda sarayda hekimlik görevini yürüten en kıdemli, yetkili ve padişahın özel doktoru olan kimse. |
hekimlik | * Hekimin yaptığı iş. |
hektar | * Yüz ar (10.000m²) değerinde yüzey ölçü birimi (ha). |
hektogram | * Yüz gramlık ağırlık birimi, bir kilogramın onda biri (hg). |
hektolitre | * Yüz litrelik hacim ölçü birimi (hl). |
hektometre | * Yüz metrelik uzunluk ölçü birimi, kilometrenin onda biri (hm). |
helâ | * Ayak yolu, yüz numara, abdesthane, tuvalet. |
helâk | * Ölme, öldürme, yok etme, yok olma. * Bitkin bir duruma gelme veya getirme. |
helâk etmek | * öldürmek, ortadan kaldırmak. * aşırıderecede yormak, bitkin duruma getirmek. |
helâk olmak | * yok olmak, ölmek. * yorulmak, bitkin duruma gelmek. |
helâl | * Dinin kurallarına aykırı olmayan, dince yasaklanmamışolan, haram karşıtı. * Nikâhlıeş. * Kurallara, geleneklere uygun (olarak). |
helâl etmek | * Tanrı’yıtanık tutarak (bir şeyi) bağışlamak. |
helâl olsun | * bir hizmet veya özverinin istenilerek yapıldığını, bundan pişman olunmadığını göstermek için kullanılır. |
helâl süt emmiş | * doğruluktan ayrılmayan. |
helâlî | * Ham ipekten dokunmuş bürümceğe pamuk ipliği katılarak elde edilen kumaş. |
helâlinden | * Helâl edilerek gönül hoşluğu ile. |
helâlleşme | * Helâlleşmek işi. |
helâlleşmek | * Alışverişte veya ayrılma sırasında hakkını birbirine bağışlamak. |
helâlli | * Nikâhlı(eş). |
helâlliğe almak | * biriyle evlenmek. |
helâllik | * Nikâhlıeş. * Helâl olan şey. |
helâllik dilemek | * birinden hakkınıhelâl etmesini dileme. |
helâllik vermek | * helâl etmek. |
helâlühoşolsun | * yapılmış bir iyilikten, yardımdan söz edilirken buna pişman olunmadığınıanlatmak için söylenir. |
helâlzade | * Nikâhlı bir ana ve babadan doğmuşkimse. * Doğruluktan ayrılmayan, helâl süt emmişkimse. |
hele | * “Özellikle”, “hiç olmazsa”, “her şeyden önce” anlamıyla, bir sözün başına veya sonuna getirilerek belirtilen şeyin ayrıcalığınıanlatır. * “Sonunda” anlamıyla geciken davranışları bildirmek için kullanılır. * Uyarma, korkutma veya vaat anlatır. |
hele bak | * şaşkınlık veya dikkati çekmek için söylenir. |
hele bir | * Bkz. hele. |
hele de | * üstelik. |
hele hele | * Karşısındakini söylemeye isteklendirmek için kullanılır. * Bir sözü pekiştirmek için kullanılır. |
hele şükür! | * çok şükür. |
helecan | * Yürek çarpıntısı, çırpıntı. |
helecanlanma | * Helecanlanmak işi. |
helecanlanmak | * Yürek çarpıntısına tutulmak. |
Helen | * Grek. |
Kategoriler