Kategoriler
H SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük H Sayfa 45

hicran * Bir yerden veya bir kimseden ayrılma, ayrılık.
* Ayrılığın sebep olduğu onulmaz acı.
hicret * Göç.
* İslâm takviminde tarih başısayılan Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye göç etmesi.
hicret etmek * göç etmek.
hicrî * Tarih başı olarak hicreti kabul eden.
hicrî takvim * Hicreti başlangıç olarak alan takvim.
hicvetme * Hicvetmek işi.
hicvetmek * Alay yoluyla yermek.
hicviye * Yergi, taşlama.
hiç * Olumsuz yargılıcümlelerde fiilin anlamınıpekiştirir.
* Soru cümlelerinde belirsiz bir zamanıanlatır.
* Bir soruya açık bir cevap verilmek istenmediğinde cevap cümlesinin başına getirilir.
* Boş, değersiz, önemsiz olan şey veya kimse.
hiç de * kesinlikle, kat’iyen.
hiç değil * asla, kesinlikle.
hiç değilse (veya hiç olmazsa) * önemli olmasa bile, başka bir şey olmasa bile.
* en az.
* bari.
hiç kimse * Ortalıkta görünmeyen, bulunmayan insan.
hiç mi hiç * Kesinlikle, hiç.
hiç yoktan * hiçbir sebep veya zorunluk yokken, sebepsiz olarak.
hiçbir * Bir isimden önce getirilerek o ismin bildirdiği varlıktan bir tanesinin bile olmadığınıanlatır.
hiçbiri * Olumsuz cümlelerde “bir tanesi bile” anlamında kullanılır.
hiççi * Hiççilik yanlısı, nihilist.
hiççilik * Bütün gerçek ve değerleri inkâr eden, gerçeğin, nesnel bir temeli olmadığını ileri süren görüş; her türlü
gerçek varlığı inkâr eden aşırı bireycilik, yokçuluk, nihilizm.
* Her türlü siyasî düzeni inkâr eden, toplumun birey üzerinde hiçbir baskısınıkabul etmeyen görüş,
yokçuluk, nihilizm.
hiçe saymak (veya hiçe indirgemek) * önemsememek, önem vermemek.
hiçleme * Hiçlemek durumu.
hiçlemek * Önem vermemek, yok saymak.
hiçleştirme * Kendini hiçleştirmek işi.
hiçleştirmek * Kendi benliğinde hiçliği kabul etmek.
hiçlik * Hiç olma durumu.
* İnkâr sonucu, gerçekteki özelliklerinin, durumların ortadan kaldırılmasısonucu bir şeyin var olmayışı,
yokluk.
hiçten * Çok değersiz, önemsiz.
* Gereği, yararıyokken veya karşılıksız olarak, yok yere.
hidatit * Birçok memelilerin ve insanın karaciğerinde gelişen ekinokok tenyasının lârvası.
hidayet * Doğru yol, hak olan Müslümanlık yolu.
hidayete ermek * Müslüman olmak, İslâm dinini kabul etmek.
* gerçeği görüp kabullenmek, aklı başına gelmek.
hiddet * Öfke, kızgınlık.
hiddet etmek * öfkelenmek, kızmak.
hiddete kapılmak * öfkelenmek, kızmak.
hiddetlendirme * Hiddetlendirmek işi.
hiddetlendirmek * Kızdırmak, öfkelendirmek.
hiddetleniş * Hiddetlenmek işi veya biçimi.
hiddetlenme * Hiddetlenmek işi.
hiddetlenmek * Kızmak, öfkelenmek.
hiddetli * Kızgın, öfkeli.
hiddetsiz * Kızgınlığı, öfkesi olmayan.
hiddetten kudurmak * çok öfkelenmek, aşırıderecede kızmak.
hidr-, hidro- * Birleşiminde hidrojen veya suyun bulunduğunu gösteren ön ek.
hidra * Hidralar takımından, 1 cm uzunluğundaki, vücudu torba biçiminde, ağız çevresinde 6-10 dokunacı olan,
tatlısu hayvanı(Hydra).
hidralar * Örnek hayvanıhidra olan selentereler bölümü.
hidrasit * Hidrojen ile bir metalsinin oksijensiz birleşmesinden oluşan asit.
hidratı * Su ile bir cismin verdiği birleşik.
hidratlı * İçinde hidrat bulunan.
hidrobiyoloji * Sularda yaşayan canlıların hayatını inceleyen bilim dalı.
* Bu bilimle ilgili.
hidrodinamik * Sıvıya batırılmışkatıcisimler üzerinde, onların hareketiyle ilgili olarak sıvıların gösterdiği direnci ve sıvıların
hareketini inceleyen bilim dalı.
* Bu bilimle ilgili.
hidroelektrik * Su elde edilen (elektrik), su gücüyle elde edilen enerji.
hidroelektrik santral * Su gücüyle çalışan makinelerle elektrik üreten merkez.

Bir yanıt yazın