iğne | * Dikişdikmeye yarayan, ince, ucu sivri, bir ucunda iplik geçecek deliği bulunan çelik araç. * İki şeyi birbirine tutturmaya yarar ince, uzun, ucu sivri, metal araç. * Toplu iğnenin süs olarak kullanılan türü. * Altındaki iğne ile tutturulan süs eşyası. * Bazıaraçların ucu sivri parçaları. * Kaslar veya damar yoluyla vücuda sıvı bir ilâcıvermek için kullanılan araç, enjektör, şırınga. * Zerk yolu ile vücuda verilen ilâç. * Vücuda bu yolla ilâç verme işi. * Dokunaklısöz. * Bazı böceklerde bulunan savunma organı. * Oltanın ucundaki küçük çengel. * Bitkilerde yumurtacıkla tepecik arasındaki sapçık. |
iğne ardı | * İğneyi, çıkışnoktasının gerisinden saplayıp daha ileriden çıkararak yapılan aralıksız dikişveya nakıştürü. |
iğne atsan yere düşmez | * çok kalabalık. |
iğne deliği | * İğnenin arkasında iplik geçirilen delik. |
iğne deliği gibi | * küçücük. |
iğne deliğinden Hindistan’ıseyretmek | * küçük bir olaydan büyük anlamlar çıkarmak. |
iğne deliğine girmek | * kimsenin bulamayacağı bir biçimde gizlenmek, saklanmak. |
iğne ile kuyu kazmak | * yetersiz araçlarla, sürekli ve sabırlıçalışmalarla çok güç olan veya çok ağır yürüyen bir işi başarmaya çalışmak. |
iğne ipliğe dönmek | * çok zayıflamak. |
iğne oyası | * İğneyle değişik biçimli veya düğümlü ilmekler oluşturularak ve bunlar birleştirilerek yapılan oya. |
iğne üstünde oturmak | * Bkz. diken üstünde oturmak. |
iğne yapmak (veya vurmak) | * iğne ile vücuda sıvı bir ilâç vermek. |
iğne yaprak | * Çam türlerinde görülen, ince uzun, sivri uçlu yaprak. |
iğne yapraklılar | * Kozalaklılar. |
iğne yastığı | * İğnelik. |
iğne yurdu | * İğne gözü, iğne deliği. |
iğne yutmuşite (veya maymuna dönmek) | * zayıf ve bitkin duruma gelmek. |
iğneci | * İğne yapan kimse. |
iğnecik | * Bazı omurgasız hayvanlarda rastlanan silis veya kalkerden oluşmuş, iğne biçiminde küçük çıkıntı. * Deniz teknelerinde dümen menteşesi. |
iğnecilik | * İğnecinin yaptığı iş. |
iğneden ipliğe kadar | * ne kadar eşya varsa, her şey. |
iğnedenlik | * İğnelik. |
iğneleme | * İğnelemek işi. |
iğnelemek | * İğne ile tutturmak. * Üstü kapalı olarak onur kırıcı, üzüntü verici söz söylemek. |
iğnelenme | * İğnelenmek işi. |
iğnelenmek | * İğnelemek işi yapılmak, veya iğnelemek işine konu olmak. * İğne batar gibi acıduyulmak. |
iğneleyici | * Kırıcı, dokunaklı(söz veya davranış). * Kırıcı bir biçimde. |
iğneleyiş | * İğnelemek işi veya biçimi. |
iğneli | * İğnesi olan. * İğne ile tutturulmuş, iğnelenmiş. * Kırıcı, gücendirici; dokunaklı, onur kırıcı, kinayeli. |
iğneli fıçı | * Çok sıkıntıve üzüntü veren durum veya şey. |
iğneli söz | * Dokunaklı, kırıcısöz. |
iğnelik | * Üzerine iğne saplanan küçük yastık, iğnedenlik, iğne yastığı. |
iğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batırmak | * hoşlanılmayan bir davranışı başkalarından önce kendinde denemek. |
iğrenç | * İğrenme duygusu uyandıran, tiksindiren, müstekreh. |
iğrençlik | * İğrenç olma durumu. |
iğrendirme | * İğrendirmek işi. |
iğrendirmek | * İğrenmesine yol açmak. |
iğrengen | * Her şeyden iğrenme huyu olan. |
iğrengenlik | * İğrengen olma durumu. |
iğrenilme | * İğrenilmek işi veya durumu. |
iğrenilmek | * İğrenmek işi yapılmak. |
iğreniş | * İğrenmek işi veya biçimi. |
iğrenme | * İğrenmek işi. |
iğrenmek | * Bir şeyi tiksindirici bulmak, istikrah etmek. * Aşağılık, bayağı bulmak, tiksinmek. |
iğrenti | * İğrenme. |
iğreti | * Bkz. eğreti. |
iğretileme | * Bkz. eğretileme. |
iğretilik | * Bkz. eğretilik. |
iğri | * Bkz. eğri. |
iğrilik | * Bkz. eğrilik. |
Kategoriler