Kategoriler
İ SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük İ Sayfa 20

iktidarsızlaşmak * İktidarsız duruma gelmek.
iktidarsızlık * Güçsüzlük, beceriksizlik, yetersizlik.
* (erkek için) Cinsî gücü olmama durumu.
iktifa * Yetinme; kanma.
iktifa etmek * yetinmek; kanmak.
iktiran * Yaklaşma.
* (bir yere) Ulaşma, erişme.
iktiran etmek * ulaşmak, erişmek.
iktisaden * Ekonomik olarak, ekonomi bakımından.
iktisadî * Ekonomik.
iktisadiyat * Bir devletin ekonomik durumu.
iktisap * Kazanma, edinme, edinim.
iktisap etmek * kazanmak, edinmek.
iktisat * Ekonomi.
iktisat etmek (veya yapmak) * para artırmak, tutumlu davranmak, tasarruf etmek.
iktisatçı * Ekonomi uzmanı, ekonomist.
iktisatçılık * Ekonomi uzmanlığı.
iktisatlı * Aşırıharcama yapmayan veya gerektirmeyen (kimse, şey), tutumlu.
iktisatsız * Aşırıharcama yapan veya gerektiren (kimse, şey), tutumsuz.
iktiza * Gerekli olma, gerekme.
iktiza etmek * gerekmek.
il * Merkezî yönetimin, coğrafya durumuna, ekonomik şartlara, kamu hizmetlerinin gereklerine göre, ülke
üzerinde yayılmış, bir vali yönetimindeki en önemli bölümü, vilâyet.
-il * Bkz. -ıl / -il.
-il- * Bkz. -ıl- / -il.
ilâ * -den …-e kadar.
ilâç * Bir hastalığı iyi etmek veya önlemek için, türlü yollardan kullanılan madde, em, deva.
* Çare, önlem.
ilâç için … yok …
* hiç yok.
ilâç yapmak (veya hazırlamak) * gerekli maddeleri kullanarak reçetede belirtilen dozda ilâcı ortaya koymak.
ilâç yazmak * reçete yazmak.
ilâçlama * İlâçlamak işi.
ilâçlamak * İlâç sürmek.
* Mikroplardan arındırmak, zararlı böceklerden korunmak amacıyla ilâç püskürtmek veya sıkmak.
ilâçlanış * İlâçlanmak işi veya biçimi.
ilaçlanma * İlâçlanmak işi.
ilâçlanmak * İlâçlamak işi yapılmak veya ilâçlamak işine konu olmak.
ilâçlı * İçinde ilâç bulunan.
* İlâçlanmış.
ilâçlık * İlâç, yapmak için ayrılmış, ilâç yapmaya yarar.
ilâçsız * İlâcı olmayan.
* İlâçlanmamış.
ilâçsızlık * İlâçsız olma durumu.
ilâh * Tanrı.
* Bir alanda yaratıcılığı ile hayranlık uyandıran, çok beğenilen, çok tutulan.
ilâh gibi * çok yakışıklı(erkek).
ilâhe * Tanrıça.
ilâhi * “Bu ne hâl”, “ne tuhaf” gibi şaşma, sitem bildirir.
ilâhî * Tanrı’ya özgü, tanrısal.
* Çok güzel, mükemmel.
* Tanrı’yıövmek, ona dua etmek için yazılıp makamla okunan nazım.
ilâhiyat * Allah’ın varlığıve nitelikleriyle ilgili konularıele alan felsefenin bir kolu, Tanrı bilimi, teoloji.
ilâhiyatçı * Tanrı bilimci, teolog.
ilâhlaşma * İlâhlaşmak işi.
ilâhlaşmak * Yücelmek; çok beğenilmek, hayranlık uyandıran bir duruma gelmek.
ilâhlaştırma * İlâhlaştırmak durumu veya biçimi.
ilâhlaştırmak * İlâh durumuna veya biçimine getirmek.
ilâm * Bildirme, anlatma.
* Bir davanın mahkemece nasıl bir hükme bağlandığını gösteren resmî belge.
ilâm almak * mahkeme kararını bildiren belgeyi almak.
ilâm etmek * bildirmek.
ilâmaşallah * Sonu gelmeyecek bir zamana kadar.
* Sitem veya alay yollu “maşallah” yerine kullanılır.

Bir yanıt yazın