Kategoriler
İ SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük İ Sayfa 24

ilistir * Süzgeç.
ilişiği kalmamak * ilgisi, bağlılığı olmamak.
ilişiğini kesmek * hiçbir ilgisi kalmamak, bağlantılarınıkoparmak.
ilişik * İliştirilmiş, eklenmiş, bağlanmış, merbut.
* Bir şeyle ilgili, ilişkin, ait.
* İlgi, bağlılık, ilişki, münasebet.
* Eklenmişolan bölüm.
ilişikli * İlişiği olan, ilişkin.
ilişiksiz * İlişiği olmayan.
ilişilme * İlişilmek işi.
ilişilmek * İlişmek işi yapılmak.
ilişken * Deniz dibinde batık ve atıkların oluşturduğu tabaka.
ilişkenli * İlişken özellik bulunduran.
ilişki * İki şey arasında karşılıklı ilgi, bağ, münasebet, temas.
* Bağlantı, temas.
ilişki kurmak * bağlantı sağlamak, ilgi sağlamak.
ilişkilendirmek * İlişkili duruma getirmek.
ilişkili * İlişkisi olan.
* İlgili olarak.
ilişkin * İlgisi, ilişiği olan, bağlı, ilgili, ait, merbut, müteallik.
ilişkisiz * İlişkisi olmayan.
ilişkisizlik * İlişkisiz olma durumu.
ilişme * İlişmek işi.
ilişmek * Hafifçe dokunmak, takılmak.
* Elini sürmek, dokunmak.
* Bir şeyin kenarına kısa bir süre için oturmak.
* Karışmak, rahat vermemek, müdahale etmek.
* Değinmek, sözünü etmek.
* Şaka etmek.
iliştirilme * İliştirilmek işi.
iliştirilmek * İliştirmek işi yapılmak; eğreti takılmak, hafifçe tutturulmak.
iliştirme * İliştirmek işi.
iliştirmek * İlişmesini sağlamak; bağlamak, tutturmak; eğreti takmak, hafifçe tutturmak.
ilk * Zaman, sıra, yer ve önem bakımından ötekilerden önce gelen, son karşıtı.
* Herhangi bir şeyin en önde olanı, önce geleni.
* Birinci olarak, en başta.
ilk adım * Başlangıç.
ilk ağızda * Önce, öncelikle, ilk işolarak, her şeyden önce.
İlk Çağ * En eski zamanlardan başlayarak milâdî 476, BatıRoma İmparatorluğunun çöküşyılına kadar süren çağ.
ilk dördün * Ayın, yeni ay evresinden bir hafta sonra yarım daire biçiminde göründüğü evre.
ilk elden * Baştan başlayarak; dolaysız, aracısız.
ilk gösteri * Sahneye konulan oyunun ilk temsili, prömiyer.
ilk göz ağrısı * ilk doğan evlât.
* ilk sevilen, âşık olunan kimse.
ilk kânun * Aralık.
ilk önce * Önce, en önce, en başta.
ilk örnek * Kök tip.
ilk plânda * önce, en önde.
* başlangıçta.
ilk sezi * Bir konuda edinilen ilk ve yalın bilgi.
ilk teşrin * Ekim.
ilk ve son * Tek, yegâne.
ilk yardım * Tedavisi gereken kimselerin ilk bakımlarında uygulanan basit tedavi.
* Tehlikeli ve anî durumlarda uygulanan ilk ve ivedi tedavi işlemi.
* Bu işlemin uygulandığıyer.
ilk yardım hastahanesi * Anîden rahatsızlananlar veya kazada yaralananlara ilk tı bbî müdahelenin yapılabileceği nitelikte donatılan
hastahane.
ilk yarı * Futbol, basketbol vb. karşılaşmalarda iki devreden ilki.
ilkah * Dölleme, döllenme.
* Aşılama.
ilkah etmek * döllemek.
* aşılamak.
ilkbahar * (kuzey yarım küre için) Mart, nisan ve mayıs aylarını içine alan zaman aralığı. Gök biliminde 21 Mart ile 22
Haziran arası, ilkyaz, bahar.
ilke * Temel düşünce, temel inanç, umde, unsur, prensip.
* Temel bilgi.
* Başka şeylerin kendisinden türediği ilk madde, öge, unsur.
* Her türlü tartışmanın dışında sayılan öncül, mebde, prensip.
* Davranışkuralı.
ilkeci * İlkelerine bağlı(kimse).
ilkecilik * İlkeci olma durumu.
ilkel * İlk durumunda kalmışolan, gelişmesinin başında bulunan, iptidaî, primitif.
* Zaman bakımından en eski olan, iptidaî, primitif.
* (sanatta) Yalın bir nitelik gösteren, yapmacıksız olan, primitif.
* Özellikle XIV-XV. yüzyıllarda İtalyan ressamlarına, Orta Çağsonlarında Avrupa ressamlarına verilen ad.
* Eğitimsiz, kültürsüz, görgüsüz.
ilkel memeliler * Bazısınıflandırmalara göre memeliler sınıfının tek delikliler ile soyu tükenmişolan bazı ilkel yapılı
memelileri içine alan bir alt sınıfı.
ilkel toplum * Yazılıkültürü bulunmayan, sanayileşmemiş, şehirleşmemiştarım toplumu.

Bir yanıt yazın