ilistir | * Süzgeç. |
ilişiği kalmamak | * ilgisi, bağlılığı olmamak. |
ilişiğini kesmek | * hiçbir ilgisi kalmamak, bağlantılarınıkoparmak. |
ilişik | * İliştirilmiş, eklenmiş, bağlanmış, merbut. * Bir şeyle ilgili, ilişkin, ait. * İlgi, bağlılık, ilişki, münasebet. * Eklenmişolan bölüm. |
ilişikli | * İlişiği olan, ilişkin. |
ilişiksiz | * İlişiği olmayan. |
ilişilme | * İlişilmek işi. |
ilişilmek | * İlişmek işi yapılmak. |
ilişken | * Deniz dibinde batık ve atıkların oluşturduğu tabaka. |
ilişkenli | * İlişken özellik bulunduran. |
ilişki | * İki şey arasında karşılıklı ilgi, bağ, münasebet, temas. * Bağlantı, temas. |
ilişki kurmak | * bağlantı sağlamak, ilgi sağlamak. |
ilişkilendirmek | * İlişkili duruma getirmek. |
ilişkili | * İlişkisi olan. * İlgili olarak. |
ilişkin | * İlgisi, ilişiği olan, bağlı, ilgili, ait, merbut, müteallik. |
ilişkisiz | * İlişkisi olmayan. |
ilişkisizlik | * İlişkisiz olma durumu. |
ilişme | * İlişmek işi. |
ilişmek | * Hafifçe dokunmak, takılmak. * Elini sürmek, dokunmak. * Bir şeyin kenarına kısa bir süre için oturmak. * Karışmak, rahat vermemek, müdahale etmek. * Değinmek, sözünü etmek. * Şaka etmek. |
iliştirilme | * İliştirilmek işi. |
iliştirilmek | * İliştirmek işi yapılmak; eğreti takılmak, hafifçe tutturulmak. |
iliştirme | * İliştirmek işi. |
iliştirmek | * İlişmesini sağlamak; bağlamak, tutturmak; eğreti takmak, hafifçe tutturmak. |
ilk | * Zaman, sıra, yer ve önem bakımından ötekilerden önce gelen, son karşıtı. * Herhangi bir şeyin en önde olanı, önce geleni. * Birinci olarak, en başta. |
ilk adım | * Başlangıç. |
ilk ağızda | * Önce, öncelikle, ilk işolarak, her şeyden önce. |
İlk Çağ | * En eski zamanlardan başlayarak milâdî 476, BatıRoma İmparatorluğunun çöküşyılına kadar süren çağ. |
ilk dördün | * Ayın, yeni ay evresinden bir hafta sonra yarım daire biçiminde göründüğü evre. |
ilk elden | * Baştan başlayarak; dolaysız, aracısız. |
ilk gösteri | * Sahneye konulan oyunun ilk temsili, prömiyer. |
ilk göz ağrısı | * ilk doğan evlât. * ilk sevilen, âşık olunan kimse. |
ilk kânun | * Aralık. |
ilk önce | * Önce, en önce, en başta. |
ilk örnek | * Kök tip. |
ilk plânda | * önce, en önde. * başlangıçta. |
ilk sezi | * Bir konuda edinilen ilk ve yalın bilgi. |
ilk teşrin | * Ekim. |
ilk ve son | * Tek, yegâne. |
ilk yardım | * Tedavisi gereken kimselerin ilk bakımlarında uygulanan basit tedavi. * Tehlikeli ve anî durumlarda uygulanan ilk ve ivedi tedavi işlemi. * Bu işlemin uygulandığıyer. |
ilk yardım hastahanesi | * Anîden rahatsızlananlar veya kazada yaralananlara ilk tı bbî müdahelenin yapılabileceği nitelikte donatılan hastahane. |
ilk yarı | * Futbol, basketbol vb. karşılaşmalarda iki devreden ilki. |
ilkah | * Dölleme, döllenme. * Aşılama. |
ilkah etmek | * döllemek. * aşılamak. |
ilkbahar | * (kuzey yarım küre için) Mart, nisan ve mayıs aylarını içine alan zaman aralığı. Gök biliminde 21 Mart ile 22 Haziran arası, ilkyaz, bahar. |
ilke | * Temel düşünce, temel inanç, umde, unsur, prensip. * Temel bilgi. * Başka şeylerin kendisinden türediği ilk madde, öge, unsur. * Her türlü tartışmanın dışında sayılan öncül, mebde, prensip. * Davranışkuralı. |
ilkeci | * İlkelerine bağlı(kimse). |
ilkecilik | * İlkeci olma durumu. |
ilkel | * İlk durumunda kalmışolan, gelişmesinin başında bulunan, iptidaî, primitif. * Zaman bakımından en eski olan, iptidaî, primitif. * (sanatta) Yalın bir nitelik gösteren, yapmacıksız olan, primitif. * Özellikle XIV-XV. yüzyıllarda İtalyan ressamlarına, Orta Çağsonlarında Avrupa ressamlarına verilen ad. * Eğitimsiz, kültürsüz, görgüsüz. |
ilkel memeliler | * Bazısınıflandırmalara göre memeliler sınıfının tek delikliler ile soyu tükenmişolan bazı ilkel yapılı memelileri içine alan bir alt sınıfı. |
ilkel toplum | * Yazılıkültürü bulunmayan, sanayileşmemiş, şehirleşmemiştarım toplumu. |
Kategoriler