ilkelce | * İlkel (bir biçimde). |
ilkelciler | * İlkelcilik yanlısı olan sanatçılar. |
ilkelcilik | * Avrupa sanatının çağımıza kadar geçirdiği gelişmelerden habersiz görünen, ilkel ulusların sağlam, kaba, saf, yalın biçimli sanatını benimseyen görüş, primitivizm. * İlkellik özlemini ileri süren düşünce akımlarının genel adı, primitivizm. |
ilkeleşme | * İlkeleşmek işi. |
ilkeleşmek | * İlke durumuna gelmek. |
ilkelleşme | * İlkelleşmek işi. |
ilkelleşmek | * İlkel bir durum almak veya ilkel bir duruma gelmek. |
ilkelleştirme | * İlkelleştirmek işi veya durumu. |
ilkelleştirmek | * İlkel duruma getirmek. |
ilkellik | * İlkel olma durumu, iptidaîlik. |
ilkesel | * İlke ile ilgili. |
ilkgüz | * Eylül ayı. |
ilkin | * Başta, başlangıçta, önce, iptida. |
ilkokul | * Zorunlu öğrenim çağındaki kız ve erkek çocuklarının temel eğitim ve öğretimini sağlamak için devletçe açılan veya açılmasına izin verilen beşyıllık okul. |
ilköğrenim | * İlköğretim. |
ilköğretim | * Birkaç öğretim basamağından oluşan örgün eğitim sisteminin, okuma yazmayı, aritmetiği, iyi bir yurttaş olmak için gerekli temel bilgi ve becerileri kazandıran sekiz yıllık ilk basamağı. |
ilkten | * İlk önce. |
ilkyaz | * İlkbahar, bahar. |
illâ | * İlle. |
illâki | * İlle. |
illâllah | * Usanç ve bezginlik anlatır. |
illâllah demek | * usanmak, bıkmak, bezmek. |
illâllah etmek | * usanmak, bıkmak. |
ille | * Ne olursa olsun, hangi şartta olursa olsun, her hâlde. * Hele, özellikle. * Yoksa, olmazsa. |
ille velâkin | * Gel gelelim, bununla birlikte. |
illegal | * Yasa dışı, yasaya aykırı. |
illet | * Hastalık. * Hastalık derecesine varan alışkanlık. * Bozukluk. * Kızdıran, sinirlendiren şey veya kimse. * Sebep. |
illet etmek | * sinirlendirmek, kızdırmak. * sakatlamak. |
illet olmak | * çok sinirlenmek, çok kızmak. |
illetine uğramak | * hastalık derecesinde düşkün veya tutkun olmak. |
illetli | * Hastalığı olan. * İkide bir aksaklık gösteren. |
illî | * Nedensel. |
illiyet | * Nedensellik. |
illüstrasyon | * Resimlerle süsleme. * Kitap içindeki bir yazıyıaçıklayan veya süsleyen resim. |
illüzyon | * Yanılsama. |
illüzyonist | * Göz bağcı. |
illüzyonizm | * Göz bağcılık. |
ilme | * İlmek (II) işi. |
ilmek | * İlmik. |
ilmek | * Hafif bir düğüm yaparak bağlamak. * Halıdokurken düğümleri bağlamak. * Değmek, dokunmak. |
ilmekleme | * İlmeklemek işi. |
ilmeklemek | * İlmek durumuna getirmek. |
ilmî | * Bilimsel. |
ilmî ahlâk | * Töre bilimi. |
ilmiahlâk | * Bkz. ahlâk bilimi, etik. |
ilmihâl | * Din kurallarınıöğrenmek için yazılmışkitap. |
ilmik | * Çözülmesi kolay düğüm, eğreti düğüm. |
ilmik atmak | * ilmik yapmak. |
ilmikleme | * İlmiklemek işi. |
ilmiklemek | * Eğreti düğümle bağlamak. |
Kategoriler