inayette bulunmak | * inayet etmek. |
ince | * Kendi cinsinden olanlara göre, dar ve uzun olan, kalınlığı az olan, kalın karşıtı. * Taneleri ufak, iri karşıtı. * Küçük ayıntılarıçok olan, aşırıözen gerektiren, kaba karşıtı. * (sıvılar için) Akışkanlığıçok olan, yoğun ve koyu olmayan. * Düşünce, duygu veya davranış bakımından insanın sevgi ve saygısınıkazanan, zarif, kaba karşıtı. * (ses için) Tiz, pes karşıtı. * Hafif, gücü az. * İyiden iyiye, eni konu ayrıntılı. |
-ince | * Bkz. -ınca / -ince. |
ince ağrı | * Verem. |
ince ayrım | * En küçük ayrıntısına kadar inme, çalar, nüans. |
ince bağırsak | * Sindirim borusunun mideden kalın bağırsağa kadar olan yiyeceklerin sindirilmesi görevini yapan bölümü. |
ince donanma | * Hafif gemilerden kurulmuşdonanma. |
ince eleyip (veya eğirip) sık dokumak | * bir şeyi en küçük ayrıntılarına kadar araştırmak, gözden veya elden geçirmek. |
ince gül yağı | * Su buharıdağıtmasıyla elde edilen soluk sarırenkli, gül kokulu bir sıvı. |
ince hastalık | * Bkz. ince hastalık. |
ince hastalık | * Akciğer veremi. |
ince ince | * Belli belirsiz, pek belli etmeden, hafif hafif. |
ince iş | * Nakış. * Özenli ve hesaplıdavranış. |
ince kesim | * Kemikleri ince ve zayıf. |
ince saz | * Türk müziğinde keman, ney, tambur, kemençe, ut, kanun, daire gibi çalgılardan ve okuyuculardan oluşan fasıl yapan topluluk. |
ince ses | * Titreşim sayısıçok olan ses; tiz ses. |
ince sıva | * Kaba sıva üzerine ince kum ve çimento karışımıyla yapılan düzgün sıva. |
ince tutkal | * Uygun sıvılarla akıcılığı artırılmışsıvıtutkal. |
ince ünlü | * Dilin ileriye sürülmesiyle ön damakta oluşan ünlü: e, i, ö, ü. |
ince yağ | * Yakıt olarak veya yağlamada kullanılan akışkan nitelikteki mineral yağ. |
ince yapılı | * Narin, nazik, zayıf. |
ince zar | * Beyni, omur iliği saran zarların en altta olanı. |
incecik | * Çok ince. * İnce bir biçimde, ince olarak. |
incecikten | * Belli belirsiz. |
inceden | * İnce yapılı. |
inceden inceye | * Ayrıntılara inerek, önem vererek, titizlikle, titizce. * Hafif, belirsiz, tiz olmayan bir sesle. |
inceleme | * İncelemek işi, tetkik. * Bir bilim veya sanat konusunu her yönüyle geniş biçimde açıklayan eser veya yazılıtetkik. |
incelemeci | * İnceleme yapan kimse. |
incelemek | * Bir işi veya bir şeyi ele alıp özelliklerini, ayrıntılarını inceden inceye, özenle anlamaya, öğrenmeye çalışmak, tetkik etmek. |
inceleniş | * İncelenmek işi veya biçimi. |
incelenme | * İncelenmek işi. |
incelenmek | * İncelemek işi yapılmak. |
inceletiş | * İnceletmek işi veya biçimi. |
inceletme | * İnceletmek işi. |
inceletmek | * İncelemek işini başkasına yaptırmak, birinin incelemesini sağlamak. |
inceleyici | * İnceleyen, araştırma yapan (kimse), müdekkik. * Bir şeyin özelliklerini anlamak amacıtaşıyan bakış. |
incelik | * İnce olma durumu. * İnce davranışgösterme, zarafet, nezaket. * Bir işin herkesçe görülemeyen nitelikleri. * Ayrıntı. |
inceliş | * İncelmek işi veya biçimi. |
incelme | * İncelmek işi. |
incelmek | * İnce duruma gelmek. * Davranışları incelik kazanmak, kibarlaşmak. * Zayıflamak. * (sıvı için) Koyu durumdan akışkan duruma gelmek, akışkanlığı artmak. |
inceltici | * Boyaların yoğunluğunu azaltmak, sulandırmak amacıyla kullanılan kimyasal birleşimlerin genel adı, tiner. |
inceltiş | * İnceltmek işi veya biçimi. |
inceltme | * İnceltmek işi veya durumu. |
inceltme işareti | * Düzeltme işareti. |
inceltmek | * İnce duruma getirmek. |
incerek | * Zayıfa yakın, incecik. |
inci | * İstiridye gibi bazıkavkılıdeniz hayvanlarının içersinde oluşan, değerli, küçük, sert, sedef renginde süs tanesi. * Yanlışlığısebebiyle gülünç olan söz veya cümle. * İncilerden oluşan takı. |
-inci | * Bkz. -ncı/ -nci. |
inci balığı | * Sazangillerden, pullarından inci yapılan küçük bir balık (Alburnus alburnus). |
inci çiçeği | * Zambakgillerden, temren biçimindeki yapraklarıarasında ince bir sap üzerinde küçük çan biçiminde beyaz çiçekler açan bir süs bitkisi, müge (Convallaria). |
Kategoriler