-iz | * 343 -z (II). |
-iz | * 343 -ız (III). |
iz bırakmak | * etkisini kalıcıduruma getirmek. |
iz düşümlü | * İz düşümü olan. |
iz düşümsel | * Bir düzlem üzerine iz düşürülen biçimlerin bozulmasından kalan (özellikler). |
iz düşümü | * Bir ışık kaynağından çıkan ışınlarla ekran üzerinde görüntü oluşturma, projeksiyon. * Bu biçimde oluşturulan görüntü, projeksiyon. * İz düşümü düzlemi denilen bir düzlem üzerinde, bazı geometri kurallarına uygularak bir cismin gösterilmesi, irtisam, mürtesem. |
iz sürmek | * izlemek, arkasından gitmek, takip etmek. * av sırasında hayvanın ayak izlerine bakarak gittiği yeri bulmaya çalışmak. |
izabe | * Madenleri ergitme, sıvıdurumuna getirme. |
izabe fırını | * Maden ergitme ocağı. |
izabe noktası | * Madenin sıvıduruma getirildiği derece. |
iz’aç | * Bunaltma, tedirgin etme, başağrıtma, can sıkma. |
iz’aç etmek | * bunaltmak, tedirgin etmek, başağrıtmak. |
izafe | * (bir şeye veya bir kimseye) Bağlama, mal etme, yakıştırma. * Katma, ekleme, ilâve etme. |
izafe etmek | * bağlamak, yüklemek, mal etmek. * katmak, eklemek, ilâve etmek. |
izafet | * Bağıntı, görelik. |
izafeten | * (bir şeye veya kimseye) Bağlanarak, dayanarak, ilişik olarak, mal edilerek. * (bir kimsenin adına) Saygı göstermek amacıyla. |
izafî | * Bağıl, bağıntılı, göreli, göreceli, nispî rölâtif. |
izafîlik | * Bağıl olma durumu, bağıntılı olma durumu, görelik, görecelik. |
izafiye | * Bağıntıcılık, görecilik, rölâtivizm. |
izafiyet | * Bağıntılılık, görelilik, bağıllık, görelik, rölâtivite. |
izah | * Açıklama. |
izah etmek | * açıklamak, ayrıntılı bilgi vermek. |
izahat | * Açıklamalar. |
izahat vermek (veya izahatta bulunmak) | * açıklamalarda bulunmak, ayrıntılı bilgi vermek. |
izahlı | * Açıklamalı. |
izale | * Yok etme, giderme. |
izale etmek | * yok etmek, gidermek. |
izaleişüyu | * Bir mülk üzerindeki ortaklığı giderme. |
izam | * (bir kimseyi) Gönderme, yollama. |
izam | * Olduğundan büyük gösterme, büyütme, abartma. |
izam etmek | * büyütmek, abartmak. |
izamik | * Bağıl olma durumu, bağıntılı olma durumu, görelik, görecelik. |
iz’an | * Anlayış, anlama yeteneği. |
iz’an etmek | * anlayışlıdavranmak, düşünmek. |
iz’anıyok | * anlayışsız, kavrama yeteneği zayıf. |
iz’anlı | * Anlayışlı, düşünceli. |
iz’ansız | * Anlayışsız, düşüncesiz. |
iz’ansızca | * Anlayışsız (bir biçimde); akılsızca, düşüncesizce. |
iz’ansızlık | * Anlayışsızlık, düşüncesizlik. |
izaz | * Ağırlama. |
izaz etmek | * ağırlamak. |
izazüikram | * Saygı gösterme ve ağırlama. |
izbe | * Basık, loş, nemli, kuytu (yer). * Sapa. |
izbelik | * İzbe yer. |
izbiro | * Çeşitli yükleri yukarıçekmek için halattan yapılmışsapan. |
izci | * İz güderek aradığını bulabilen kimse, keşşaf. * Dayanışma ve yardımlaşma duygularını geliştirmek, ruhça ve bedence güçlendirilmek için kamplarda ve okullarda eğitilen genç. |
izcilik | * İzci olma durumu veya izcinin yaptığı iş. * Gençleri ruh ve bedence sağlam ve yararlı bir biçimde yetiştirmeyi amaçlayan dünya çapındaki spor ve eğitim örgütü. |
izdiham | * Aşırıkalabalıkta sıkışma, yığılma. |
izdivaç | * Evlenme. |
izdivaç etmek | * evlenmek. |
Kategoriler