Kategoriler
İ SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük İ Sayfa 62

-iz * 343 -z (II).
-iz * 343 -ız (III).
iz bırakmak * etkisini kalıcıduruma getirmek.
iz düşümlü * İz düşümü olan.
iz düşümsel * Bir düzlem üzerine iz düşürülen biçimlerin bozulmasından kalan (özellikler).
iz düşümü * Bir ışık kaynağından çıkan ışınlarla ekran üzerinde görüntü oluşturma, projeksiyon.
* Bu biçimde oluşturulan görüntü, projeksiyon.
* İz düşümü düzlemi denilen bir düzlem üzerinde, bazı geometri kurallarına uygularak bir cismin
gösterilmesi, irtisam, mürtesem.
iz sürmek * izlemek, arkasından gitmek, takip etmek.
* av sırasında hayvanın ayak izlerine bakarak gittiği yeri bulmaya çalışmak.
izabe * Madenleri ergitme, sıvıdurumuna getirme.
izabe fırını * Maden ergitme ocağı.
izabe noktası * Madenin sıvıduruma getirildiği derece.
iz’aç * Bunaltma, tedirgin etme, başağrıtma, can sıkma.
iz’aç etmek * bunaltmak, tedirgin etmek, başağrıtmak.
izafe * (bir şeye veya bir kimseye) Bağlama, mal etme, yakıştırma.
* Katma, ekleme, ilâve etme.
izafe etmek * bağlamak, yüklemek, mal etmek.
* katmak, eklemek, ilâve etmek.
izafet * Bağıntı, görelik.
izafeten * (bir şeye veya kimseye) Bağlanarak, dayanarak, ilişik olarak, mal edilerek.
* (bir kimsenin adına) Saygı göstermek amacıyla.
izafî * Bağıl, bağıntılı, göreli, göreceli, nispî rölâtif.
izafîlik * Bağıl olma durumu, bağıntılı olma durumu, görelik, görecelik.
izafiye * Bağıntıcılık, görecilik, rölâtivizm.
izafiyet * Bağıntılılık, görelilik, bağıllık, görelik, rölâtivite.
izah * Açıklama.
izah etmek * açıklamak, ayrıntılı bilgi vermek.
izahat * Açıklamalar.
izahat vermek (veya izahatta bulunmak) * açıklamalarda bulunmak, ayrıntılı bilgi vermek.
izahlı * Açıklamalı.
izale * Yok etme, giderme.
izale etmek * yok etmek, gidermek.
izaleişüyu * Bir mülk üzerindeki ortaklığı giderme.
izam * (bir kimseyi) Gönderme, yollama.
izam * Olduğundan büyük gösterme, büyütme, abartma.
izam etmek * büyütmek, abartmak.
izamik * Bağıl olma durumu, bağıntılı olma durumu, görelik, görecelik.
iz’an * Anlayış, anlama yeteneği.
iz’an etmek * anlayışlıdavranmak, düşünmek.
iz’anıyok * anlayışsız, kavrama yeteneği zayıf.
iz’anlı * Anlayışlı, düşünceli.
iz’ansız * Anlayışsız, düşüncesiz.
iz’ansızca * Anlayışsız (bir biçimde); akılsızca, düşüncesizce.
iz’ansızlık * Anlayışsızlık, düşüncesizlik.
izaz * Ağırlama.
izaz etmek * ağırlamak.
izazüikram * Saygı gösterme ve ağırlama.
izbe * Basık, loş, nemli, kuytu (yer).
* Sapa.
izbelik * İzbe yer.
izbiro * Çeşitli yükleri yukarıçekmek için halattan yapılmışsapan.
izci * İz güderek aradığını bulabilen kimse, keşşaf.
* Dayanışma ve yardımlaşma duygularını geliştirmek, ruhça ve bedence güçlendirilmek için kamplarda ve
okullarda eğitilen genç.
izcilik * İzci olma durumu veya izcinin yaptığı iş.
* Gençleri ruh ve bedence sağlam ve yararlı bir biçimde yetiştirmeyi amaçlayan dünya çapındaki spor ve
eğitim örgütü.
izdiham * Aşırıkalabalıkta sıkışma, yığılma.
izdivaç * Evlenme.
izdivaç etmek * evlenmek.

Bir yanıt yazın