kâğıt oyunu | * İskambil kâğıdı ile oynanan oyun. |
kâğıt torba | * Ambalâjlamada kullanılan, gerektiğinde özel makinelerde dikilerek hazırlanan ve kâğıttan yapılan torba. |
kâğıt üzerinde (üstünde) kalmak | * yapılmasıdüşünülmüşolduğu hâlde yapılmamak. |
kâğıtçı | * Kâğıt yapan kimse. * Kâğıt ve yazı gereçleri satan kimse. |
kâğıtçılık | * Kâğıtçı olma durumu. * Kâğıt sanayii. |
kâğıtlama | * Kâğıtlamak işi. |
kâğıtlamak | * Kâğıtla kaplamak, kâğıt yapıştırmak. |
kâğıtlanma | * Kâğıtlanmak işi. |
kâğıtlanmak | * Kâğıtla kaplanmak. |
kâğıtlı | * Kâğıdı olan. |
kâğıtlık | * El altında bulundurulacak kâğıtlarıkoymaya yarayan, gözlere ayrılmış bir çeşit kutu. * Kâğıt yapmaya uygun olan. |
kâğıtsı | * Kâğıda benzer, kâğıt görünüşünde. |
kağnı | * İki tekerlekli, tekerlekleri tek parça, dingili tekerlekle birlikte dönen öküz arabası. |
kağnı gibi (gitmek) | * çok yavaş(gitmek). |
kağnımazısı | * Kağnının iki tekerleğini birbirine bağlayan ve onlarla birlikte dönen, baltayla kabaca yontulmuşkütük. |
kağşak | * Eskimiş, gevşemiş, dağılmaya yüz tutmuş(eşya, yapı). |
kağşama | * Kağşamak işi. |
kağşamak | * Eskimek, dağılmaya yüz tutmak. * Herhangi bir şey ek yerlerinden ayrılmak, oynamak. * İhtiyarlamak. * Zayıflamak, gevşemek, güçsüzleşmek. |
kâh | * Bazen, kimi vakit, bazı bazı, gâh. |
kahhar | * Kahredici, kahreden, yok edici. |
kahır | * Yok etme, ezme, perişan etme, mahvetme. * Derin üzüntü veya acı, sıkıntı. |
kahır (veya kahrını) çekememek | * birinin huysuzluğuna veya verdiği sıkıntıya katlanamamak. |
kahır (veya kahrını) çekmek | * uzun süre sıkıntıya katlanmak. |
kahır yüzünden lütfa uğramak | * birine kötülük olsun diye yapılan bir iş, tersine onun iyiliğine yardım etmek. |
kahırlanma | * Kahırlanmak işi. |
kahırlanmak | * Çok ve için için üzülmek, kederlenmek. |
kahırlı | * Çok üzüntüsü veya acısı olan. |
kâhil | * Erişkin. |
kâhillik | * Erişkinlik. |
kâhin | * Doğaüstü yollardan gizli, bilinmeyen şeyleri, geleceği bilme iddiasında bulunan kimse. |
kâhinlik | * Kâhin olma durumu veya kâhince söz, kehanet. |
kahir | * Kahredici, zorlayan. * Baskın gelen, ezen, ezici. |
kahir ekseriyet | * Ezici çoğunluk. |
kahir kuvvet | * Ezici, baskın güç. |
kahkaha | * Gülerken çıkan ses. |
kahkaha atmak | * yüksek sesle gülmek. |
kahkaha çiçeği | * İki çeneklilerden, çoğu kenarlarımavi bir çizgi ile çevrili beyaz, mavi, pembe veya morumsu çiçekler açan, bir veya çok yıllık, tırmanıcıve otsu bir süs bitkisi, gündüzsefası. |
kahkahadan kırılmak | * çok gülmek. |
kahkahayı basmak (koparmak veya salıvermek) | * kendini tutamayıp yüksek sesle gülmek. |
kahpe | * Orospu. * Dönek. |
kahpe dölü | * Bkz. kahpenin dölü. |
kahpe felek | * (talih ve kader için) “Rast gelmeyen, yâr olmayan” anlamında kullanılır. * Kadere ve talihe küskünlüğü anlatmak için kullanılır. |
kahpece | * Kahpe gibi, kahpeye yaraşır (biçimde). |
kahpecik | * Küçük kahpe. * Oynak, kırıtkan. |
kahpelenme | * Kahpelenmek işi veya durumu. |
kahpelenmek | * Kahpelik etmek, kahpece davranmak. |
kahpeleşme | * Kahpeleşmek işi veya durumu. |
kahpeleşmek | * Kahpece davranmak. |
kahpelik | * Kahpe olma durumu. * Kahpece davranış. |
kahpelik etmek | * sözünden dönerek birine kötülük etmek. |
Kategoriler