Kategoriler
K SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük K Sayfa 26

kamu kesimi * Devlet eliyle yürütülen ekonomik işlerin bütünü.
kamu kurumu * Belirli kamu hizmetlerini yerine getirmek amacıyla oluşturulan kamu tüzel kişisi.
kamu personeli * Devlet hizmetinde çalışan kişiler.
kamu sağlığı * Bir toplumda büyük halk kitlelerinin sağlık koşullarıaçısından içinde bulunduğu durum.
kamu sektörü * Bkz. kamu kesimi.
kamu tanrıcı * Tüm tanrıcı, panteist.
kamu tanrıcılık * Tüm tanrıcılık, panteizm.
kamu yararı * Devletin ihtiyaçlarına cevap veren ve bu ihtiyaçlarıkarşılayan, devlete yarar sağlayan değerler bütünü.
kamu yönetimi * Devletin yönetim faaliyetlerinin faydalıve verimli bir biçimde düzenlenmesiyle uğraşan bilim dalı, amme
idaresi.
kamuflâj * Örtme, saklama, gizleme, peçeleme, alalama.
kamufle * Görünmeyecek, tanınmayacak biçimde örtülmüş, saklanmış, gizlenmiş, alalanmış, maskelenmiş.
kamufle etmek * gizlemek, maskelemek, alalamak, peçelemek.
kamulaştırılma * Kamulaştırılmak işi.
kamulaştırılmak * Kamulaştırmak işi yapılmak.
kamulaştırma * Kamulaştırmak işi, istimlâk.
* Devletleştirme.
kamulaştırmak * Taşınmaz bir malısahibinden satın alarak kamuya mal etmek, kamu yararına almak, istimlâk etmek.
* Devletleştirmek.
kamuoyu * Bir sorun üzerine halkın genel düşüncesi, halk oyu, amme efkârı, efkârıumumiye.
kamuoyu oluşturmak (veya yaratmak) * bir düşünceyi yaygınlaştırmak ve halkın dikkati o düşünce etrafında toplamak ve yoğunlaştırmak.
kamus * Büyük sözlük.
kamusal * Kamu ile ilgili.
kamusallaşma * Kamusallaşmak işi.
kamusallaşmak * Kamusal duruma gelmek.
kamutay * (dil inkılâbının ilk yıllarında) Türkiye Büyük Millet Meclisinin genel kurulu.
kamyon * Motorlu büyük yük taşıtı.
* Kamyonun taşıyabildiği mal, kimse vb.
kamyoncu * Kamyonla taşıyıcılık yapan kimse.
* Kamyon kullanan sürücü.
kamyonculuk * Sahip olduğu kamyonu başkasıaracılığıyla çalıştırtma işi.
* Kamyon sürücülüğü.
kamyonet * 1500 kilogram yük taşıyan küçük kamyon, pikap.
kamyonetçi * Kamyonet kullanan kimse.
kamyonetçilik * Taşımacılıkta kamyonet kullanma işi.
kan * Atardamar ve toplardamarların içinde dolaşarak hücrelerde özümleme, yadımlama görevlerini sağlayan
plâzma ve yuvarlardan oluşmuşkırmızırenkli sıvı.
* Soy.
-kan / -ken * 343 -gan / -gen.
kan ağlamak * büyük bir üzüntü içinde bulunmak.
kan akçesi * Birini yaralayandan alınıp yaralanana veya ölenin mirasçılarına verilen para.
kan akıtmak * kurban kesmek.
kan akmak * kanlıçarpışma olmak.
kan aktarımı * Hasta veya yararlıya, kendi veya uygun başka bir kan grubundan damar yoluyla kan verme, kan nakli,
transfüzyon.
kan alacak damarı bilmek * nereden veya kimden çıkar sağlanabileceğini bilmek.
kan almak * bir damardan bir miktar kan çekmek veya akıtmak.
kan bağı * Aynısoydan gelme durumu.
kan bankası * Gereğinde hastalara aktarmak için sağlam kimselerden alınan kanların saklandığıyer.
kan basıncı * Bkz. tansiyon.
kan başına sıçramak (veya beynine çıkmak) * çok sinirlenip öfkelenmek.
kan beynine çıkmak * çok sinirlenmek, hiddetlenmek, kontrolü yitirmek.
kan bilimci * Kan bilimi uzmanı, hematolog.
kan bilimi * Kanın morfolojik, fizyolojik, kimyasal ve genetik açıdan incelenmesi.
* Kan hastalıkları bilimi, hematoloji.
kan boğmak * beynine kan hücumuyla ölmek.
kan çanağı gibi * Bkz. gözleri kan çanağına dönmek.
kan çekmek * yüz ve huy, ana veya baba tarafının yüzüne ve huyuna benzemek.
* (akraba için) yakınlık duymak.
kan çı banı * Kıl kökünden başlayarak deri altıdokusunu saran ve deride şişkinlikle beliren irinli kabartı.
kan çıkmak * kan dökülmek, cinayet işlenmek.

Bir yanıt yazın