kamu kesimi | * Devlet eliyle yürütülen ekonomik işlerin bütünü. |
kamu kurumu | * Belirli kamu hizmetlerini yerine getirmek amacıyla oluşturulan kamu tüzel kişisi. |
kamu personeli | * Devlet hizmetinde çalışan kişiler. |
kamu sağlığı | * Bir toplumda büyük halk kitlelerinin sağlık koşullarıaçısından içinde bulunduğu durum. |
kamu sektörü | * Bkz. kamu kesimi. |
kamu tanrıcı | * Tüm tanrıcı, panteist. |
kamu tanrıcılık | * Tüm tanrıcılık, panteizm. |
kamu yararı | * Devletin ihtiyaçlarına cevap veren ve bu ihtiyaçlarıkarşılayan, devlete yarar sağlayan değerler bütünü. |
kamu yönetimi | * Devletin yönetim faaliyetlerinin faydalıve verimli bir biçimde düzenlenmesiyle uğraşan bilim dalı, amme idaresi. |
kamuflâj | * Örtme, saklama, gizleme, peçeleme, alalama. |
kamufle | * Görünmeyecek, tanınmayacak biçimde örtülmüş, saklanmış, gizlenmiş, alalanmış, maskelenmiş. |
kamufle etmek | * gizlemek, maskelemek, alalamak, peçelemek. |
kamulaştırılma | * Kamulaştırılmak işi. |
kamulaştırılmak | * Kamulaştırmak işi yapılmak. |
kamulaştırma | * Kamulaştırmak işi, istimlâk. * Devletleştirme. |
kamulaştırmak | * Taşınmaz bir malısahibinden satın alarak kamuya mal etmek, kamu yararına almak, istimlâk etmek. * Devletleştirmek. |
kamuoyu | * Bir sorun üzerine halkın genel düşüncesi, halk oyu, amme efkârı, efkârıumumiye. |
kamuoyu oluşturmak (veya yaratmak) | * bir düşünceyi yaygınlaştırmak ve halkın dikkati o düşünce etrafında toplamak ve yoğunlaştırmak. |
kamus | * Büyük sözlük. |
kamusal | * Kamu ile ilgili. |
kamusallaşma | * Kamusallaşmak işi. |
kamusallaşmak | * Kamusal duruma gelmek. |
kamutay | * (dil inkılâbının ilk yıllarında) Türkiye Büyük Millet Meclisinin genel kurulu. |
kamyon | * Motorlu büyük yük taşıtı. * Kamyonun taşıyabildiği mal, kimse vb. |
kamyoncu | * Kamyonla taşıyıcılık yapan kimse. * Kamyon kullanan sürücü. |
kamyonculuk | * Sahip olduğu kamyonu başkasıaracılığıyla çalıştırtma işi. * Kamyon sürücülüğü. |
kamyonet | * 1500 kilogram yük taşıyan küçük kamyon, pikap. |
kamyonetçi | * Kamyonet kullanan kimse. |
kamyonetçilik | * Taşımacılıkta kamyonet kullanma işi. |
kan | * Atardamar ve toplardamarların içinde dolaşarak hücrelerde özümleme, yadımlama görevlerini sağlayan plâzma ve yuvarlardan oluşmuşkırmızırenkli sıvı. * Soy. |
-kan / -ken | * 343 -gan / -gen. |
kan ağlamak | * büyük bir üzüntü içinde bulunmak. |
kan akçesi | * Birini yaralayandan alınıp yaralanana veya ölenin mirasçılarına verilen para. |
kan akıtmak | * kurban kesmek. |
kan akmak | * kanlıçarpışma olmak. |
kan aktarımı | * Hasta veya yararlıya, kendi veya uygun başka bir kan grubundan damar yoluyla kan verme, kan nakli, transfüzyon. |
kan alacak damarı bilmek | * nereden veya kimden çıkar sağlanabileceğini bilmek. |
kan almak | * bir damardan bir miktar kan çekmek veya akıtmak. |
kan bağı | * Aynısoydan gelme durumu. |
kan bankası | * Gereğinde hastalara aktarmak için sağlam kimselerden alınan kanların saklandığıyer. |
kan basıncı | * Bkz. tansiyon. |
kan başına sıçramak (veya beynine çıkmak) | * çok sinirlenip öfkelenmek. |
kan beynine çıkmak | * çok sinirlenmek, hiddetlenmek, kontrolü yitirmek. |
kan bilimci | * Kan bilimi uzmanı, hematolog. |
kan bilimi | * Kanın morfolojik, fizyolojik, kimyasal ve genetik açıdan incelenmesi. * Kan hastalıkları bilimi, hematoloji. |
kan boğmak | * beynine kan hücumuyla ölmek. |
kan çanağı gibi | * Bkz. gözleri kan çanağına dönmek. |
kan çekmek | * yüz ve huy, ana veya baba tarafının yüzüne ve huyuna benzemek. * (akraba için) yakınlık duymak. |
kan çı banı | * Kıl kökünden başlayarak deri altıdokusunu saran ve deride şişkinlikle beliren irinli kabartı. |
kan çıkmak | * kan dökülmek, cinayet işlenmek. |
Kategoriler