kansız cansız | * Kanıaz olan, zayıf, bitkin. |
kansızlaşma | * Kansızlaşmak işi. |
kansızlaşmak | * Kanıazalmak, kansız kalmak. |
kansızlık | * Kanda alyuvar sayısının ve hemoglobin miktarının azalmasından ileri gelen bir hastalık durumu, anemi. * Duygusuzluk, korkaklık. * Soysuzluk. |
kant | * Şeker ve limonla içilen sıcak su. |
kantar | * Ağırlık sıfırken yatay duran bir kaldıraç koluna dik olarak tutturulmuş bir ibrenin sapmasıyla kütleleri tartan araç. * Tartılacak kütle, alttaki çengele takılınca sarmal bir yaya bağlı olan ve normal olarak sıfırı gösteren bir okun, yanlarda gösterilmişağırlık birimleri hizasına gelmesiyle kütle ağırlığını belirleyen bir tür tartıaleti, el kantarı. * Baskül. * 56,452 kg ağırlığında veya kırk dört okkalık bir ağırlık ve sığa birimi. |
kantar ağası | * Çarşıve pazarlarda tartıaraçlarınıdenetleyen görevli. |
kantar kabağı | * Su kabağı. |
kantar kolu | * Üzerinde kantar topunun bulunduğu ve hareket ettiği demir çubuk. |
kantar topu | * Kantarda bir ağırlık tartılırken, dengeyi sağlayan kantar kolu üzerinde hareket ettirilebilen metal küre. |
kantara çekmek (veya vurmak) | * (bir şeyi) tartmak. * birini sınama. |
kantarcı | * Kantar yapıp satan kimse. * Çarşıya, pazara getirilen şeyleri tartıp vergisini toplayan görevli. |
kantarcılık | * Kantarcının yaptığı iş. |
kantarı belinde | * gözü açık, aldatılmaz. |
kantarın topunu kaçırmak | * ölçüyü kaçırıp aşırıdavranmak. |
kantariye | * Çarşıya, pazara getirilen şeylerden alınan tartıvergisi. |
kantarlama | * Kantarlamak işi. |
kantarlamak | * Kantarla ağırlığınıölçmek. * Düşünüp taşınmak. * Birini denemek, sınamak. |
kantarlı | * Ağır sövgü, ağır sövmek” anlamına gelen kantarlıküfür ve kantarlıyısavurmak deyimlerinde geçer. |
kantarlıküfür | * Ağır sövgü. |
kantarlık | * Kantar ölçüsünde olan. |
kantarma | * Azılıatlarızapt etmek için dillerini bastıracak biçimde yapılmışdemir araç. |
kantaron | * Kızıl kantarongillerden, hekimlikte kullanılan, sarıçiçekli, acıköklü, küçük bir bitki (Gentiana lutca). * Birleşikgillerden, sarı, mavi, kırmızıçiçekli türleri bulunan otsu bir bitki (Centaurea). Bu cinsin tahıl tarlalarında sık rastlanan mavi çiçekli bir türü, peygamber çiçeği, belemir (Centaurea cyanus). |
kantat | * Kahramanlık veya din konularında yazılıp bestelenen şiir veya bu şiirin orkestra eşliğindeki tek veya çok sesli bestesi. |
Kantçı | * Kant’ın felsefesine ilişkin veya Kant felsefesi yanlısı olan. |
Kantçılık | * Kant felsefesi öğretisi. |
kantin | * Kışla, fabrika, okul gibi yerlerde yiyecek ve içecek maddelerinin satıldığıyer. * Bu gibi kurumlarda işletilen ve yalnız o kuruma bağlıkimselerin yemek yediği lokanta. |
kantinci | * Kantin işleten kimse. |
kantincilik | * Kantin işletme işi. |
kantiyane | * Kızıl kantarongillerden, hekimlikte iştah açıcı olarak kullanılan bir tür bitki (Gentiana). |
kanto | * Tulûat tiyatrolarında oyundan önce genellikle kadın sanatçıların şarkısöyleyip dans ederek yaptığı gösteri. * Bu gösteri sırasında söylenen şarkı. |
kantocu | * Kanto söyleyen kadın. |
kantoculuk | * Kantocunun yaptığı iş. |
kanton | * İsviçre Konfederasyonunu oluşturan devletlerden her biri. |
kantonit | * Doğal bakır sülfürü. |
kanun | * Yasa. * Geçerli olan kural. |
kanun | * Dikdörtgen biçiminde, bir köşesi kesik, yassı bir sandık üzerine gerilmiştellerden oluşan, tırnak adıverilen çalgıçlarla çalınan ince saz çalgısı. |
kânun | * Yılın ilk (kânunuevvel) ve son (kânunusani) ayı. |
kanun adamı | * Yöneticiliği sırasında kanunlara uymaktan vazgeçmeyen kimse. |
kanun dışı | * Yasa dışı. |
kanun hükmünde kararname | * Bakanlar Kurulunca yayınlanan ve kanun değerinde olan karar. |
kanun koyucu | * Kanun yapma veya kanun koyma yetkisi olan. |
kanun lâhiyası | * Kanun tasarısı. |
kanun maddesi | * Kanun, tüzük ve yönetmeliklerinin ayrıayrıhükümlerinin gösteren bölüm, bent, fıkra. |
kanun sözcüsü | * 343 yasa sözcüsü. |
kanun tasarısı | * Hükûmetin Büyük Millet Meclisine sunulmak üzere hazırladığı onaylanmamış, yürürlüğe konmamışkanun. |
kanun teklifi | * Meclis üyelerinin Büyük Millet Meclisine sunulmak üzere hazırladıklarıkanun örneği. |
kanun yoluyla | * kanuna göre, kanunun belirttiği gibi. |
kanuncu | * Kanun çalan kimse, kanunî. * Kanun yapan veya satan kimse. |
kanunen | * Yasa gereğince, yasal olarak. |
Kategoriler