Kategoriler
K SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük K Sayfa 83

kesecik * Kulağın dolambacında bulunan ve lenf ile dolu olan küçük zarsı organ.
kesedar * Zengin kimselerin parasınıyöneten ve gerekli harcamalarıyapan kimse.
* Esnafların gelirlerini toplayıp satan kimse.
kesek * Bel, çapa veya sabanın topraktan kaldırdığı iri parça.
* Tezek.
* Çimen yapmak için üzerindeki otuyla birlikte çıkarılmışçayır parçası.
keseklenme * Keseklenmek işi.
keseklenmek * Toprak, parça parça olmak.
kesekli * Parça parça kabarmışolan (toprak).
kesel * Gevşeklik, tembellik.
kesel gelmek * gevşemek, tembelleşmek.
kesel perdesi * Herhangi bir müzik ölçüsüne girmeyen, insanın iç dünyasınıkarartan ve bıkkınlık veren bir ses tonu.
keseleme * Keselemek işi.
keselemek * Kir çıkarmak için vücudu kese ile ovmak.
keseleniş * Keselenmek işi veya biçimi.
keselenme * Keselenmek işi.
keselenmek * Keselemek işi yapılmak.
* Kendini keselemek.
keseletme * Keseletmek işi.
keseletmek * Keselemek işini yaptırmak.
keseli * Kesesi olan.
keseli kurt * Genellikle omurgalılarda, kasların içinde gelişen şerit kurtçuklarının genel adı(Cysticercus).
keseliler * Kanguru gibi, dişilerinin karnında yavrularınıtaşımaya yarayan kese bulunan hayvanlar takımı.
kesen * Kesmek işini yapan.
* Bir şekli kesen doğru; özellikle bir üçgenin kenarlarınıkesen doğru.
kesene * Sözleşme, yazılıanlaşma.
* Götürü, toptan iş.
keseneğe almak * gelirini, satın almak, iltizam etmek.
keseneğe vermek * bir şeyin gelirini önceden götürü olarak satmak.
kesenek * Görevlilerin aylıklarından her ay belli oranda kesilip bir sosyal güvenlik kurumuna yatırılan para.
* Fabrika, çiftlik gibi gelir kaynaklarının gelirini satın alma işi, iltizam.
kesenekçi * Keseneği alan kimse, iltizamcı, mültezim.
kesenin ağzınıaçmak * bol para harcamaya başlamak.
kesenin dibi görünmek * para tükenmek.
kesenize bereket * maddî katkısı görülen bir kimseye “çok kazan, kazancın bol olsun” anlamında söylenen teşekkür sözü.
kesenkes * Kesin olarak, kesinlikle.
keser * Tahta, ağaç yontmaya yarayan, kısa saplı, bir yanıkeskin ağızlı, öteki yanıçivi çakmaya uygun çelik araç.
kesesi elvermemek * bütçesi elverişli olmamak.
kesesine bir şey girmemek * bir yarar veya çıkar sağlamamak.
kesesine göre * parasına, malî imkânlarına göre.
kesesine güvenmek * parasına güvenmek.
kesesini doldurmak * fırsatlardan yararlanarak para kazanıp zengin olmak.
keseye davranmak * ödemek istemek.
kesici * Kesmek işini yapan, kesen.
* Kasaplık hayvanlarıkesen kimse.
* Kesme işinde kullanılan araç.
kesici diş * Alt çenenin ve üst çenenin on tarafında bulunan, yiyecekleri kesmeye yarayan, yassı, keskin ön dişlerden
her biri.
kesif * Yoğun.
* Saydam olmayan.
* Sık, kalın.
kesif yem * Sindirilebilir besin maddeleri yüksek, selülozu düşük yem.
kesik * Kesilmişolan.
* Kesilerek bozulmuşolan.
* Çiğsütten yapılan yağsız peynir, çökelek, ekşimik.
* Kısa.
* Gazete, dergi vb.den kesilmişyazı, kupür.
* Kesilmişolan yer.
* Tarla, bağve bahçe çevresine açılan hendek.
kesik hava * Halk şiiri dışında yanık ezgili deyiş.
kesik kelime * Bir bölümü kesilerek kullanılan söz.
kesik kerem * Âşık Kerem’in ezgilerinde görülen yanık türkü dalı.
kesik kesik * Ara vererek ve kısa kısa.
kesik koni * Bir koninin tabanına paralel bir düzlemle kesilmesinden elde edilen cisim.
kesik piramit * Bir piramit, tabanına paralel bir düzlemle kesildiğinde taban yönünde kalan cisim.
kesik prizma * Bir prizmanın bütün yer ayrıtlarınıkesen bir düzlemle elde edilen, kesiti ile tabanıarasında kalan cisim.
kesikli * Kesikleri olan.
* Aralıklarla süren, duraklamalar yapan (elektrik akımı).
kesiklik * Kesik olma durumu.
* Ansızın duyulan hâlsizlik, kırıklık, yorgunluk.

Bir yanıt yazın