kevgir | * Uzun saplı, yayvan ve delikli kepçe. * Haşlanmışyiyeceklerin sıvılarınıveya bazısıvılarısüzmek için kullanılan, delikli, genellikle yuvarlak biçimli mutfak kabı, süzgeç. |
Kevser | * Cennette bulunduğuna inanılan kutsal su. |
kevser gibi | * (içecekler için) tatlı, lezzetli. |
keyfetme | * Keyfetmek işi. |
keyfetmek | * Hoşve eğlenceli vakit geçirmek. |
keyfî | * İsteğe bağlı olan. * Gerçeğe, akla, yol ve yöntemine uymayan. |
keyfi bozulmak | * hastalanmak. * canısıkılmak, rahatıkaçmak. |
keyfi bilmek (biri) | * isterse yapmak, nasıl isterse öyle yapmak. |
keyfi gelmek | * neşelenmek. |
keyfi kaçmak | * neşesi kalmamak. |
keyfi oluncaya kadar | * razı oluncaya kadar. |
keyfi sıra | * (birinin) Kendi istediği gibi. |
keyfi yerinde | * Neşesi, sağlığıyerinde. |
keyfi yerinde | * sağlığı, neşesi, mutluluğu bulunmak. |
keyfîlik | * Keyfî olma durumu. |
keyfince | * İsteğine göre, nasıl isterse, dilediğince, keyfine göre. |
keyfinden bayılmak (veya dört köşe olmak) | * bir şeyden çok kıvanç duymak. |
keyfine bakmak | * dilediğince yaşamak, güzel vakit geçirmek. |
keyfine gitmek | * isteğine uygun davranmak. |
keyfini çıkarmak | * bir şeyden iyice tat almak. |
keyfini kaçırmak (veya bozmak) | * üzmek. |
keyfini yapmak | * her türlü istek ve dileği yerine getirmek. |
keyfinin kâhyası olmamak | * birine karışmaya hakkı olmamak. |
keyfiyet | * Nitelik. * Durum. |
keyif | * Vücut esenliği, sağlık. * Canlılık, tasasızlık, iç rahatlığı. * Hoşvakit geçirme. * İstek, heves, zevk. * Alkollü içki ve başka uyuşturucu maddeler kullanıldığında insanda görülen durum. * Yolsuz ve kural dışı istek. * Esrar. |
keyif benim, köy Mehmet ağanın | * “hiçbir şeyi tasa etmiyorum, işlerim yolunda” anlamında kullanılır. |
keyif çatmak | * keyfetmek. |
keyif ehli | * Rahatına düşkün kimse. |
keyif etmek | * Bkz. keyfetmek. |
keyif hâli | * İçkili, çakırkeyf. |
keyif sormak | * birine “iyi misiniz”, “nasılsınız” sorularınıyönelterek sağlığıhakkında bilgi almak; saygı göstermek. |
keyif sürmek | * sıkıntısız, rahat yaşamak. |
keyif vermek | * neşe vermek, sarhoşetmek. |
keyiflenme | * Keyiflenmek işi. |
keyiflenmek | * Keyifli duruma gelmek, neşelenmek. |
keyifli | * Keyfi yerinde, neşeli. |
keyifli keyifli | * Keyifli bir biçimde, keyifli olarak. |
keyifsiz | * Sağlığıpek yerinde olmayan, rahatsız. * Neşesiz. |
keyifsizlenme | * Keyifsizlenmek işi. |
keyifsizlenmek | * Biraz hastalanmak. |
keyifsizlik | * Keyifsiz olma durumu. |
keylus | * Bkz. kilüs. |
keymus | * Bkz. kimüs. |
kez | * Bir olgunun, bir olayın tekrarlandığını belirtir, defa, kere, sefer. |
keza | * Tekrarlamalardan sakınmak amacıyla “aynı, aynı biçimde” anlamında kullanılır. |
kezalik | * Bkz. keza. |
kezzap | * Derişik nitrik asidin halk arasındaki adı. |
-kı/ -ki | * Bkz. -gı/ -gi. |
kı ble | * Namazda yönelinen yön. * Güneyden esen yel. * Sıkıntılı bir durumda yardım umarak başvurulan yer. |
kı blenüma | * Kı ble yönünü göstermek için, bulunulan yere göre özel işareti olan pusula. |
Kategoriler