Kategoriler
K SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük K Sayfa 90

kılıç balığı * Kılıç balığı gillerden, burnunda kılıç biçiminde bir uzantısı bulunan, kılçıksız, eti beyaz ve lezzetli, iri bir
balık (Xiphias gladius).
kılıç balığı giller * Her türlü kılıç balığı olan, dişsiz ve pulsuz kemikli balıklar familyası.
kılıç çalmak * kılıçla savaşmak, kılıç ile öldürmek.
kılıç çekmek * saldırmak veya selâmlamak amacıyla kılıcıkınından çıkarmak.
kılıç gagalı * Yağmur kuşugillerden, çok ince ve uzun gagalı, tüyleri ak, kanatlarıkara bir kuş(Recurvirosta avocetta).
kılıç kınınıkesmez * sert ve öfkeli kişi yanındakilere zarar vermez.
kılıç kuşanma * Tahta yeni çıkan Osmanlıpadişahlarının İstanbul’daki Eyüp Sultan türbesine giderek törenle kılıç
kuşanmaları.
kılıç kuşanmak (veya takmak) * kılıcı olmak ve onu taşıyacak güce ve yetkiye hak kazanmak.
kılıç oynatmak * egemen olarak yaşamak.
kılıç oyuncusu * Kılıç oyunu oynayan sporcu, eskrimci.
kılıç oyunu * Dürtücü kılıç, kesici kılıç ve delici kılıç adıverilen silâhlarla yapılan spor, eskrim.
kılıç pabucu * Kılıç kınının aşağıkısmı.
kılıç sallamak * kılıç ile dövüşmek, düşman üzerine kılıçla soldurmak.
kılıç üşürmek * kılıç çekerek saldırmak.
kılıççı * Kılıç yapan veya satan (kimse).
* Kılıç sporuyla uğraşan (kimse).
kılıçhane * Kılıç yapılan yer.
kılıçıkınına koymak * savaşı bırakmak, savaştan vazgeçmek.
kılıçkuyruk * Kemikli balıklar takımından uzunluğu 8-10 cm. olan, tropik süs balığı(Xiphophorus helleri).
kılıçlama * Kılıçlamak işi.
* Kılıcına.
* Çaprazlama.
kılıçlama kaçmak * yan yan koşarak, çaprazlamasına gitmek.
kılıçlamak * Kılıçla çok sayıda insanıtopluca öldürmek, kılıçtan geçirmek.
kılıçlayış * Kılıçlamak işi veya biçimi.
kılıçlı * Kılıç taşıyan.
* Kılıcı olan.
* Üzerinde kılıç motifi olan.
kılıçtan geçirmek * çok sayıda insanıkılıçla topluca öldürmek.
kılıf * Bir şeyi korumak için kendi biçimine göre, çoğunlukla yumuşak bir nesneden yapılmışözel kap.
* Yolsuz bir işe bulunan sudan gerekçe.
kılıfçı * Kılıflama işini yapan kimse.
* Kılıf yapan ve satan kimse.
kılıfına uydurmak * bir durum ve tutuma, yöntemine uygun biçim vermek.
kılıflama * Kılıflamak işi.
kılıflamak * Kılıf geçirmek, kılıfa koymak.
kılıflı * Kılıfı olan veya kılıf içinde bulunan.
kılıfsız * Kılıfı olmayan veya kılıf içinde bulunmayan.
kılığına çeki düzen vermek * giyinişine özen göstermek.
kılığına girmek * onun gibi giyinmek.
kılık * Bir kimsenin giyinişi, giyim, üst baş, kıyafet, kisve.
* Bir kimsenin dışgörünüşü.
* Bir kimsenin resmi, fotoğraf.
kılık kıyafet * Üst başve dışgörünüş.
kılık kıyafet düşkünü * Giyecekleri eskimişveya kötü olan.
kılık kıyafet köpeklere ziyafet * giyinişi ve görünüşü kötü ve tiksindirici olanlar için söylenir.
kılık kıyafeti düzmek * giysilerini yenilemek.
kılıklı * Herhangi bir kılıkta olan.
* Güzel, temiz.
* (birinin) huyunda olan, davranışlarınıtaklit eden.
kılıklıkıyafetli * İyi giyinmiş.
kılıksız * Giyimi düzgün olmayan, sünepe, süflî.
kılıksızlaşma * Kılıksızlaşmak işi.
kılıksızlaşmak * Kılıksız duruma gelmek.
kılıksızlık * Kılıksız olma durumu.
kılıktan kılığa girmek * giysi değiştirmek.
* sık sık düşünce değiştirmek.
kılına dokunmamak * bir kimseye dokunacak, zarar verecek en ufak bir davranışta bile bulunmamak.
kılını bile kıpırdatmamak (veya oynatmamak) * bir olay karşısında ilgisiz kalmak, en küçük bir tepki göstermemek.
kılınış * Kılınmak işi veya biçimi.
kılınma * Kılınmak işi.
kılınmak * Kılmak işi yapılmak.

Bir yanıt yazın