kısa mesafe | * Uzaklığı az olan. |
kısa ömürlü | * Ömrü az olan veya uzun süre yaşamayan. |
kısa tutmak | * bir şeyi gerektiği kadar uzun yapmamak. * bir konuyu genişve ayrıntılı bir biçimde vermemek. |
kısa ünlü | * Boğumlanma süresi uzun olmayan ünlü: At, al, kır gibi kelimelerindeki ünlülerde olduğu gibi. |
kısa vadeli | * Süresi az olan. |
kısa yoldan | * Uzatmadan, süreyi geçirmeden. * Kesin bir biçimde. |
kısaca | * Oldukça kısa, biraz kısa. * Kısa olarak, özetle. |
kısacası | * kısa söylemek gerekirse. |
kısacık | * Çok kısa. |
kısalık | * Kısa olma durumu. |
kısalış | * Kısalmak işi veya biçimi. |
kısalma | * Kısalmak işi. |
kısalmak | * Kısa duruma gelmek. * Süresi azalmak. |
kısaltılma | * Kısaltılmak işi. |
kısaltılmak | * Kısa duruma getirilmek. |
kısaltım | * Kısaltmak işi, taksir. * (güzel sanatlarda) Perspektif sebebiyle bazı boyutlarıküçük görülen nesneleri, bu görünüşe uygun bir biçimde çizme yöntemi. |
kısaltış | * Kısaltmak işi veya biçimi. |
kısaltma | * Kısaltmak işi, taksir. * Kısaltılmışad veya söz, ihtisar. |
kısaltmak | * Kısa duruma getirmek. * Kısa gibi göstermek. |
kısaltmalı | * Kısaltılmışolan. |
kısaltmalıkelime | * Birden çok kelimenin başharfiyle kurulmuşkelime. |
kısalttırma | * Kısalttırmak işi. |
kısalttırmak | * Kısaltmak işini yaptırmak. |
kısarak | * Biraz kısa, kısaca. * Kısa süreli. |
kısas | * Bir suçluyu, başkasına yaptığıkötülüğü aynı biçimde uygulayarak cezalandırma. |
kısas | * Kıssalar, hikâyeler, öyküler: Kısas-ıenbiya. |
kısas etmek | * bir suçluya başkasına yaptığıkötülüğü aynı biçimde uygulamak. |
kısasa kısas | * Yapılan kötülüğü aynı biçimde, yapan kimseye yapma, uygulama. |
kısık | * Kısılmışolan. * (ses için) Boğuk, güçlükle çıkan. * (göz kapakları için) Hafifçe aralanmış, yumulmuşolan. * Bir kıvrımıkeserek iki yandaki çukurlukları birleştiren, dar ve boğaz biçimindeki koyak, dar boğaz, klüz. |
kısıkça | * Biraz kısılmışolarak. |
kısıklık | * Kısık olma durumu. |
kısılış | * Kısılmak işi veya biçimi. |
kısılma | * Kısılmak işi. * Kalbin, içindeki kanıdamarlara vermek için açılıp kapanması. |
kısılmak | * Hacmi, niceliği, gücü azalmak. * (göz kapakları için) Hafifçe kapanmak. * Kaçıp kurtulma yolu kalmamak. |
kısım | * Avuç. |
kısım | * Parçalara ayrılmış bir şeyin her bölümü, bölük, kesim. * Bir cinsten veya meslekten olanların tümü. * Bölüm, kol, dal. |
kısım kısım | * Ayrıayrı, bölük bölük. |
kısımlama | * Kısımlamak işi. |
kısımlamak | * Tek elle avuçlamak. |
kısınma | * Kısınmak işi. |
kısınmak | * Kendi ihtiyaçlarınıkarşılamakta tutumlu davranmak, imsak etmek. |
kısıntı | * Her türlü ihtiyacıkarşılamada tutumlu davranma, kısma, azaltma. |
kısıntıyapmak | * tutumlu davranmak. |
kısıntılı | * Kısıntıya dayanan, kısıntısı olan. |
kısıntısız | * Kısıntıya dayanmayan, kısıntısı olmayan. |
kısır | * (insan ve hayvan için) Üreme imkânı olmayan, döl vermeyen. * (toprak için) Ürün vermeyen. * Verimsiz, yararsız, sonuçsuz. * İçinde hiçbir üreme olayı geçmeyen (canlıhücre, çekirdek vb.). |
kısır | * Haşlanmış bulgur, taze soğan, maydanoz ve baharatla yapılan bir tür yemek. |
kısır döngü | * Bir önermeyi ikinci bir önerme ile, bunu da birincisiyle tanıtlama. * Aynı olumsuz sonucu veren, çözüm getirmeyen durumların tekrarlanması, sürdürülmesi. |
kısırgan | * Esirgeyip vermeyen. |
kısırganma | * Esirgeme. |
Kategoriler