Kategoriler
K SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük K Sayfa 98

kısa mesafe * Uzaklığı az olan.
kısa ömürlü * Ömrü az olan veya uzun süre yaşamayan.
kısa tutmak * bir şeyi gerektiği kadar uzun yapmamak.
* bir konuyu genişve ayrıntılı bir biçimde vermemek.
kısa ünlü * Boğumlanma süresi uzun olmayan ünlü: At, al, kır gibi kelimelerindeki ünlülerde olduğu gibi.
kısa vadeli * Süresi az olan.
kısa yoldan * Uzatmadan, süreyi geçirmeden.
* Kesin bir biçimde.
kısaca * Oldukça kısa, biraz kısa.
* Kısa olarak, özetle.
kısacası * kısa söylemek gerekirse.
kısacık * Çok kısa.
kısalık * Kısa olma durumu.
kısalış * Kısalmak işi veya biçimi.
kısalma * Kısalmak işi.
kısalmak * Kısa duruma gelmek.
* Süresi azalmak.
kısaltılma * Kısaltılmak işi.
kısaltılmak * Kısa duruma getirilmek.
kısaltım * Kısaltmak işi, taksir.
* (güzel sanatlarda) Perspektif sebebiyle bazı boyutlarıküçük görülen nesneleri, bu görünüşe uygun bir
biçimde çizme yöntemi.
kısaltış * Kısaltmak işi veya biçimi.
kısaltma * Kısaltmak işi, taksir.
* Kısaltılmışad veya söz, ihtisar.
kısaltmak * Kısa duruma getirmek.
* Kısa gibi göstermek.
kısaltmalı * Kısaltılmışolan.
kısaltmalıkelime * Birden çok kelimenin başharfiyle kurulmuşkelime.
kısalttırma * Kısalttırmak işi.
kısalttırmak * Kısaltmak işini yaptırmak.
kısarak * Biraz kısa, kısaca.
* Kısa süreli.
kısas * Bir suçluyu, başkasına yaptığıkötülüğü aynı biçimde uygulayarak cezalandırma.
kısas * Kıssalar, hikâyeler, öyküler: Kısas-ıenbiya.
kısas etmek * bir suçluya başkasına yaptığıkötülüğü aynı biçimde uygulamak.
kısasa kısas * Yapılan kötülüğü aynı biçimde, yapan kimseye yapma, uygulama.
kısık * Kısılmışolan.
* (ses için) Boğuk, güçlükle çıkan.
* (göz kapakları için) Hafifçe aralanmış, yumulmuşolan.
* Bir kıvrımıkeserek iki yandaki çukurlukları birleştiren, dar ve boğaz biçimindeki koyak, dar boğaz, klüz.
kısıkça * Biraz kısılmışolarak.
kısıklık * Kısık olma durumu.
kısılış * Kısılmak işi veya biçimi.
kısılma * Kısılmak işi.
* Kalbin, içindeki kanıdamarlara vermek için açılıp kapanması.
kısılmak * Hacmi, niceliği, gücü azalmak.
* (göz kapakları için) Hafifçe kapanmak.
* Kaçıp kurtulma yolu kalmamak.
kısım * Avuç.
kısım * Parçalara ayrılmış bir şeyin her bölümü, bölük, kesim.
* Bir cinsten veya meslekten olanların tümü.
* Bölüm, kol, dal.
kısım kısım * Ayrıayrı, bölük bölük.
kısımlama * Kısımlamak işi.
kısımlamak * Tek elle avuçlamak.
kısınma * Kısınmak işi.
kısınmak * Kendi ihtiyaçlarınıkarşılamakta tutumlu davranmak, imsak etmek.
kısıntı * Her türlü ihtiyacıkarşılamada tutumlu davranma, kısma, azaltma.
kısıntıyapmak * tutumlu davranmak.
kısıntılı * Kısıntıya dayanan, kısıntısı olan.
kısıntısız * Kısıntıya dayanmayan, kısıntısı olmayan.
kısır * (insan ve hayvan için) Üreme imkânı olmayan, döl vermeyen.
* (toprak için) Ürün vermeyen.
* Verimsiz, yararsız, sonuçsuz.
* İçinde hiçbir üreme olayı geçmeyen (canlıhücre, çekirdek vb.).
kısır * Haşlanmış bulgur, taze soğan, maydanoz ve baharatla yapılan bir tür yemek.
kısır döngü * Bir önermeyi ikinci bir önerme ile, bunu da birincisiyle tanıtlama.
* Aynı olumsuz sonucu veren, çözüm getirmeyen durumların tekrarlanması, sürdürülmesi.
kısırgan * Esirgeyip vermeyen.
kısırganma * Esirgeme.

Bir yanıt yazın