Kategoriler
K SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük K Sayfa 99

kısırganmak * Esirgeyip bir şeyi vermekten çekinmek.
kısırlaşma * Kısırlaşmak işi.
kısırlaşmak * Kısır duruma gelmek.
kısırlaştırma * Kısırlaştırmak işi.
kısırlaştırmak * Üreme organlarınıameliyatla döl veremez duruma getirmek.
kısırlık * Kısır olma durumu.
* Verimsizlik, akamet.
kısış * Kısma işi.
kısıt * Kişinin yurttaşlık haklarınıkullanma yetkisinin yargıkuruluşlarınca kaldırılması.
* Bunama, mahkûm olma gibi sebeplerden dolayıkanunun, bir kimsenin malını, parasını istediği gibi
kullanmasına ve harcamasına engel olması, hacir.
kısıt altına almak * kısıtlamak.
kısıtlama * Kısıtlamak işi, hacir.
kısıtlamak * Önceden verilmişolan hak ve hürriyetlerin sınırlarınıdaraltmak, tahdit etmek.
* Birini yasal yoldan mallarınıkullanmaktan yoksun bırakmak, kısıt altına almak, hacir altına almak.
* Sınırlamak, daraltmak.
kısıtlanış * Kısıtlanmak işi veya biçimi.
kısıtlanma * Kısıtlanmak işi.
kısıtlanmak * Kısıtlamak işi yapılmak.
kısıtlayıcı * Kısıtlayan, kısıt altına alan.
* Sınırlayan, daraltan.
kısıtlayış * Kısıtlamak işi veya biçimi.
kısıtlı * Kısıtlanmış, kısıt altına alınmış, mahcur.
* Sınırlanmış.
kısıtlılık * Kısıtlı olma durumu, hacir.
kıska * Arpacık soğanı.
kıskacı * Soğan tohumundan arpacık soğanıyetiştiren kimse.
kıskacılık * Soğan tohumundan arpacık soğanıyetiştirme işi.
kıskaç * Bir şeyi tutup sıkıştırmaya yarayan kerpeten, pense gibi araç.
* Açılıp kapanan eğreti merdiven.
* Böceklerde besin maddelerini parçalamaya ve kendilerini savunmaya yarayan organ.
* Demircilerin kızgın demiri tuttuklarımaşa gibi araç.
* Kıskaç biçiminde olan.
kıskaç gözlük * Kelebek gözlük.
kıskaçlama * Kıskaçlamak işi.
kıskaçlamak * Kıskaç duruma gelmek.
kıskanç * Kıskanma huyunda olan.
kıskançlık * Bir kimse bir üstünlük gösterdiğinde veya sevilen birisinin, başkası ile ilgilendiği kanısına varıldığında
takınılan olumsuz tutum veya acıduyma.
kıskançlık etmek * kıskanmak.
kıskandırma * Kıskandırmak işi.
kıskandırmak * Kıskanmasına yol açmak.
kıskanılma * Kıskanılmak işi.
kıskanılmak * Kıskanmak işi yapılmak veya kıskanmak işine konu olmak.
kıskanış * Kıskanmak işi veya biçimi.
kıskanma * Kıskanmak işi.
kıskanmak * Sevgide veya kendisiyle ilişkili şeylerde bir başkasının ortaklığına veya üstün durumda görünmesine
dayanamamak.
* Herhangi bir bakımdan kendinden üstün gördüğü birinin bu üstünlüğünden acıduymak, günülemek, haset
etmek.
* Esirgemek, çok görmek.
* Bir şeye, en küçük saygısızlık gösterilmesine bile dayanamamak.
* Yerinde olmayı istemek, imrenmek.
kıskı * Türlü maksatlarla iki şeyin arasına sokuşturulan, kıstırılan parça, kama, takoz.
kıskıvrak * Çözülemeyecek veya kurtulamayacak bir biçimde.
kıskıvrak yakalamak (veya bağlamak) * kurtulamayacak veya çözülemeyecek biçimde tutmak, sımsıkıtutmak.
* tamamen etkisi altında kalmak, bir şeyle sürekli meşgul olmak.
kısma * Kısmak işi.
kısmak * Azaltmak, alçaltmak.
* (göz için) Biraz kapamak.
* Boyunu kısaltmak veya daraltmak.
* (lâmba için) Işığınıazaltmak.
* Sıkıştırmak.
* (para, masraf vb. için) Azaltmak.
* Pintilik etmek.
* Verilen hak ve özgürlüklerin sınırınıdaraltmak.
kısmen * Bütün değil, bir bölüm olarak veya bazı bakımdan, bazıyönden.
kısmet * Tanrı’nın her kişiye uygun gördüğü yaşama durumu, nasip.
* (kız veya kadın için) Evlenme talihi.
* Olayların kötü sonuçlarınıtevekkülle karşılama durumu.
* Şimdiden belli değil, ya olur ya olmaz anlamında.
kısmet (veya kısmeti) çıkmak * (kız, kadın için) evlenme teklifi almak.
kısmet ağacı * Bütün sıcak ülkelerde sık rastlanan tırmanıcıve iri gövdeli ağaç (Clerodendron).
kısmet beklemek * evlenmeyi, evleneceği kimseyi beklemek.
kısmet kapısı * Gelir, geçim yeri sağlayan yer.
kısmet olmak * talih yardım etmek.
kısmeti açılmak * kazancıartmak, bolluğa ermek.
* kendisiyle evlenmek isteyen biri çıkmak.
kısmeti ayağına (kadar) gelmek * beklenmeyen bir sebeple kazançlı bir durumla karşılaşmak.
kısmeti bağlanmak * istediği hâlde evlenememek.

Bir yanıt yazın