kıyıdili | * Bir körfezin önünü kapatan, denizle küçük bir bağlantısıkalabilen, kum ve çakıl karışımı birikinti, sahil kordonu. |
kıyıkıyı | * Kıyıya yakın bir biçimde, kıyıyıtakip ederek, kıyıdan. |
kıyıtırmığı | * Buğdaygillerin hasadında yararlanılan tırmık benzeri, dişleri metal ve sapıdaha uzun olan, kayalar üzerindeki kökü zayıf deniz yosunlarının kıyı boyunca yapılan hasadında kullanılan bir alet. |
kıyıcı | * Kıymak işini yapan kimse. * Acıma duygusu olmayan, başkalarına kıyasıya kötülük eden, gaddar, zalim. |
kıyıcı | * Kıyılara vuran enkazıdevletten aldığı izinle toplayan kimse. |
kıyıcılık | * Kıyıcı olma durumu. * Gaddarlık, zulüm. |
kıyıcılık etmek | * gaddarlık etmek, gaddarca davranmak. |
kıyıda bucakta | * Bkz. kıyıda köşede. |
kıyıda köşede | * Göze çarpmayan, umulmayan yerlerde. |
kıyıda köşede kalmak | * göze çarpmayan bir yerde unutulmuşolmak. |
kıyık | * Kıyılmışolan. |
kıyık | * İğne, kalın yorgan iğnesi. * Çuvaldız. |
kıyılama | * Kıyılamak işi. |
kıyılamak | * Kıyı boyunca gitmek. |
kıyılık | * Sayanın kenarlarınısağlamlaştırmak ve güzelleştirmek için dikilen şerit hâlindeki parça. |
kıyılma | * Kıyılmak işi. |
kıyılmak | * Çok ince ve küçük parçalar hâlinde doğranmak. * Kıymak işi yapılmak. * Ezilir, kıyılır gibi olmak. |
kıyım | * Kıymak işi. * Kıyılma biçimi. * Görev yönünden kötü bir duruma sokma, haksızlığa uğratma. |
kıyım kıyım | * İnce imce. |
kıyımlı | * Herhangi bir biçimde kıyılmışolan. |
kıyımlık | * Bir defada kıyılacak miktarda olan. |
kıyın | * Güçlü bir kimsenin yasaya veya vicdana aykırı olarak başkasınıuğrattığıkötü durum, zulüm. |
kıyın kıyın | * Kıyıdan, gizli gizli. |
kıyınma | * Kıyınmak işi. |
kıyınmak | * Ezilmişveya kırılmışgibi bir duygu duymak. |
kıyıntı | * Açlık sebebiyle midede duyulan eziklik. * Herhangi bir sebeple vücutta duyulan kırıklık. * İnce ince doğranmışküçük parça. |
kıyış | * Kıymak işi veya biçimi. |
kıyışma | * Kıyışmak işi. |
kıyışmak | * Karşılıklısözleşmek, anlaşıp karar vermek. * Biriyle yarışmaya kalkmak. * Yüreklilik göstermek, cesaret etmek. |
kıyıya atmak | * karaya çıkartmak veya sürüklemek. |
kıyıya çıkmak | * karaya çıkmak, gemiden karaya inmek. |
kıyma | * Kıymak işi. * Kıyılmışet. * Küçük kuş başıetlerden kavrularak yapılmışkışlık kavurma. |
kıymak | * Çok ince ve küçük parçalar durumunda doğramak. * Acımadan vermek, esirgememek, feda etmek. * Acımayıp öldürmek. * Acımayarak büyük bir kötülük etmek, zulmetmek. * Bkz. nikâh kıymak. |
kıymalı | * (yemek için) İçinde kıyma bulunan. |
kıymalı börek | * Soğan ve çeşitli baharatlar katılmasıyla hazırlanan kavrulmuşkıymanın iç olarak kullanıldığı börek türü. |
kıymalııspanak | * İnce kıyılmışıspanak, soğan, kıyma ve tereyağı ile hazırlandıktan sonra pirinç, salça ve tuz eklenen bir yemek türü. |
kıymalımakarna | * İçinde kavrulmuşkıyma bulunan makarna yemeği. |
kıymalıpide | * Etli pide. |
kıymalıyumurta | * İçine kavrulmuşkıyma konularak hazırlanan yumurtalıyemek. |
kıymalık | * Kıyma yapmaya elverişli. |
kıymasız | * (yemek için) İçinde kıyma bulunmayan. |
kıymet | * Değer. |
kıymetini bilmek | * önemini, değerini bilmek. |
kıymetlendirme | * Kıymetlendirmek işi. |
kıymetlendirmek | * Değerlendirmek. |
kıymetlenme | * Kıymetlenmek işi. |
kıymetlenmek | * Değerlenmek. |
kıymetleşme | * Kıymetleşmek işi. |
kıymetleşmek | * Değerli duruma gelmek. |
kıymetleştirme | * Kıymetleştirmek işi. |
Kategoriler