kimi kimsesi olmamak | * yakınları, koruyucusu bulunmamak. |
kimi köprü bulamaz geçmeye, kimi su bulamaz içmeye | * insanların nasipleri arasındaki tutarsızlıkları belirtir. |
kimi zaman | * Ara sıra, bazen. |
kimin arabasına binerse onun türküsünü çağırır | * kimden bir çıkar sağlarsa, onun hoşuna gidecek biçimde davranan dönek ve dalkavuk kimseler için kullanılır. |
kimin nesi? | * “kimin yakını” anlamında kullanılır. |
kimine hay hay, kimine vay vay | * kiminin talihinin iyi, kiminin de kötü gittiğini anlatır. |
kiminin parası, kiminin duası | * bir işyapılırken veya yapıldıktan sonra kiminden para, kiminden dua alınabilir. |
kimisi | * Bazısı, birtakımı, kimi. |
kimlik | * Toplumsal bir varlık olarak insana özgü olan belirti, nitelik ve özelliklerle, birinin belirli bir kimse olmasını sağlayan şartların bütünü. * Kim olduğunu tanıtlayan belge, hüviyet. * Herhangi bir nesneyi belirlemeye yarayan özelliklerin bütünü. |
kimlik belgesi | * Kimlik, hüviyet cüzdanı. |
kimlik kartı | * 343 kimlik belgesi. |
kimono | * Japonların önden çapraz olarak kavuşan uzun ve genişkollu ulusal giysisi. * Genişkollu sabahlık. |
kimse | * Herhangi bir kişi, kim olduğu bilinmeyen kişi, şahıs, nefer. * (olumsuz cümlelerde) Hiçbir kişi. |
kimse kendi memleketinde peygamber olmaz | * insanlar kendi çevrelerinde olan kimseyi değerlendiremezler. |
kimse yoğurdum ekşi demez | * herkes sattığımalıherkes kendi işini, tutumunu ve davranışınıöver. |
kimsecik | * (olumsuz cümlelerde) Hiç kimse. |
kimsecikler | * (olumsuz cümlelerde) Hiçkimse. |
kimseden kimseye hayır yok (veya gelmez) | * insan, yapacağı işte başkasının yardımına güvenirse, hayal kırıklığına uğrar. |
kimsesiz | * Anası babası, yakını, koruyucusu olmayan (kimse). * Hiç kimse bulunmayan, boş. |
kimsesizlik | * Kimsesiz olma durumu, yalnızlık. |
kimüs | * Yemeklerin mide öz suyuyla karıştıktan sonra aldığıdurum, keymus. |
kimya | * Maddelerin temel yapılarını, birleşimlerini, dönüşümlerini; çözümleme, birleşim ve üretim yöntemlerini inceleyen bilim. * Üstün özellikler taşıyan çok değerli şey. |
kimya doğrulumu | * Kimyasal maddelerin etkisi ile bitkilerde görülen, maddeye doğru veya ters yöne yönelme durumu, şimiotropizm. |
kimya göçümü | * Bir hücreli varlıklarda, kimyasal maddelerin etkisi altında yanaşma veya uzaklaşma biçiminde görülen yer değiştirme durumu, şimiotaksi. |
kimya olmak | * bulunmaz olmak. |
kimyacı | * Kimya ile uğraşan kimse, kimyager. * Kimya öğretmeni. |
kimyacılık | * Kimyacı olma durumu veya mesleği, kimyagerlik. |
kimyager | * Kimyacı. |
kimyagerlik | * Kimyacılık. |
kimyasal | * Kimyaya ait, kimya ile ilgili, kimyevî. |
kimyasal savaş | * Kimyasal madde ve silâhların kullanıldığısavaş. |
kimyasal silâh | * İnsan, hayvan ve bitkiler üzerinde zehirli maddelerle ölümcül olaylara sebep olan silâh. |
kimyevî | * Kimyasal. |
kimyon | * Maydanozgillerden, 50 cm kadar yükseklikte, beyaz veya pembe çiçekli, bir yıllık, ıtırlıve otsu bir bitki (Cuminum cyminum). * Bu bitkinin tohumundan elde edilen ve bahar olarak kullanılan toz. |
kimyonî | * Kahverengiye çalan yeşil renkte olan. |
kimyonlu | * İçinde kimyon bulunan. |
kin | * Öç almayıamaçlayan gizli düşmanlık, garez. |
-kin | * Bkz. -gın / -gin. |
kin bağlamak | * birine karşıöç alma duygusu duymak. |
kin beslemek (veya tutmak) | * birine karşıöç alma duygusunu sürdürmek. |
kin duymak | * birine karşıöç alma duygusunu yaşatmak veya bu duyguyu hissetmek. |
kin gütmek | * öcünü alıncaya kadar kininden vazgeçmemek. |
kinaye | * Düşünüleni, dolaylı olarak anlatan söz. * Üstü kapalı, sitemli, dokunaklısöz. * Sözün gelişiyle, gerçek anlamların dışında bir kavrama değinme sanatı. |
kinayeli | * İçinde kinaye bulunan (söz). |
kinayeli kinayeli | * Dolaylı olarak, iğneli. |
kinci | * Öç almak isteyen, kin tutan, kindar. |
kincilik | * Kinci olma durumu, kin tutma. |
kindar | * Kinci, kinli. |
kindarlık | * Kindar olma durumu. |
kinematik | * Cisimlerin hareketlerini yörünge, hız ve ivme gibi konular bakımından inceleyen mekanik kolu, sinematik. |
Kategoriler